Roma diplomasisi, yabancılara karşı eski nüfuzunu koruyarak hükümdarlarını kendisine çekme arzusunu takip ediyordu. Propagandasını tamamlamak için de onlardan rehine almayı, yabancı hükümdarların himayesinde casuslar yerleştirmeyi ve şüpheli gördüğü müttefiklerin ailelerini kontrol altında bulundurmayı iyi bir çare addediyordu. Halklarında misafirperlik gösterdiği genç şehzadelere karşılık, Romalı soylu ailelerin çocuklarını da yabancı devletlerin yanına gönderiyordu. İşte, bu siyasi trampalardan birinin icabı olarak Hunlar Kralı ve Roma’nın müttefiki Rua, 10 yaşında bulunan yeğeni Attila’yı Roma İmparatoru Hnnorius’un sarayına göndermişti.
Onlar arasında bir delikanlı, çekik gözlerinde Türk ırkına ait olduğu okunan, derisi sarı bir genç, Huldin’in dikkatini çekmişti. Ona doğru ilerledi ve dostça elini uzattı. Bir subay:
-Bu Mundzuk’un oğludur. Dedi.
Huldun, birkaç yıl önce Hunlar Kralı Mundzuk ile pekiyi tanışmıştı. Onun yerine kardeşi, bugünkü hükümdar Rua geçmişti.
-Mundzuk’un oğlu mu?
Diye hayretle, sordu ve eliyle çocuğun omuzlarını okşamak istedi. Fakat çocuk, kin ve küçümsemeye işaret eden bir hareketle irkildi.
Huldin şaşırarak uzaklaştı ve bir Romalı subaya sordu:
-Mundzuk’un pek çok erkek çocuğu vardı, acaba, bunun adı ne?
Subay:
-Attila!
Diye cevap verdi ve delikanlıya kin kusar bir tarzda ekledi:
-Onun ruhuna nasıl anlamalı bilmem. Bu gencin, kendi vatandaşlarından birini gördüğü zaman memnun olması gerekmez miydi? Vahşi hayvan gibi daima bu kızgın ve küçümseme dolu hali nedir? Buna ne mana vermeli, bilmem?
Attila Han’ın Liderlik Sırları – Marcel Brion