O uğursuz katil, kaderin sonucu, Hz Ali’yi hançerleyince, getirip şerbet sundular. Hz Ali ise şöyle seslendi:
Benim kanımı döken nerede? Önce ona verin, sonra bana! Çünkü o bana bu yolda yoldaş olacak!
Şerbet götürülünce adam bağırdı: Eyvahlar olsun! Haydar beni zehirleterek öldürmek istiyor!
Hz Ali ise şöyle buyurdular: Hakk’a yemin olsun ki, eğer o bedbaht bu şerbetimden içseydi, kıyamet günü ben onsuz Allah’ın huzuruna çıkıp da cennete ayak basmayacaktım!
O iğrenç adam Hz Ali’nin canına kıymış olmasına rağmen, onsuz cennete gitmek istemeyen ve düşmanına bile böyle şefaatte bulunmaya kalkan Hz Ali, nasıl olur da Hz Ebubekir’e kin ve garez besleyebilir?
Düşmanı için bile böylesine kaygılanan Atik’e (Hz Ebubekir’in lakaplarından biri, azat edilmiş demektir. Peygamberimiz’in şu hadisinden hareketle kendisine böyle bir lakap verilse gerektir: Kim cehennemden azat edilmiş birine bakmak isterse Ebubekir’e baksın!)
Şu uçsuz bucaksız alemde, Hz Ebubekir’e, Hz Ali gibi dost biri daha bulunamaz!
Sen daha ne zamana kadar ”Hz Ali haksızlığın kurbanı oldu! Hak onunken halifelikten mahrum bırakıldı!” deyip duracaksın?
Ey oğul, Hz Ali Allah’ın Aslanı baş tacıysa eğer, kimse aslana birşey yapamaz!
Mantıku’t-Tayr – Feridüddin Attar