Hz Musa, güçlenip erkeklik çağına varınca artık Firavun’un adamlarından hiçbiri İsrailoğulları’ndan herhangi birine haksızlık edemiyor ve angarya işlerde çalıştıramıyordu. İsrailoğulları bağımsız hale gelmişlerdi.
Hz Musa bir ara şehrin varoşlarında dolaşıyordu. İki kişinin kavgaya tutuşmuş olduklarını gördü. Kavgacılardan biri, Firavun’un adamlarından diğeri de İsrailoğulları’ndan idi. İsrailoğulları’ndan olan adam Firavun’un adamına karşı Hz Musa’dan yardım istedi. Bu durumu gören Hz Musa’nın öfkesi başına sıçradı. Çünkü kendisinin İsrailoğulları’na olan yakınlığını ve onları korumakta olduğunu bildiği halde yine de Firavun’un adamı, Hz Musa’nın gözü önünde İsrailoğulları’nan olan adama saldırıyordu. Hz Musa’nın annesinden başka hiçbir kimse, Hz Musa ile İsrailoğulları arasındaki bağın, süt bağından ileri bir bağ olduğunu bilmiyordu. Ancak bu hususta Yüce Allah, Hz Musa’ya, başkasının fark edemeyeceği bazı işaretlerde bulunmuştu.
Bu olay karşısında kendisini tutamayan Hz Musa, Firavun’un adamına bir yumruk salladı ve onu öldürdü. Öldürdüğünü de Allah’tan, Hz Musa’dan ve o İsrailli adamdan başka gören olmamıştı. Adamı öldürdüğünde Hz Musa:
-”Bu şeytanın işidir; çünkü o saptırıcı apaçık bir düşmandır.” (Kasas 28/15)
Daha sonra da Yüce Allah şöyle buyurdu:
”Musa: Ey Rabbim! Doğrusu ben kendime yazık ettim, beni bağışla!’ dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü çok bağışlayan, çok merhametli olan ancak O’dur! Yine Musa: ‘Ey Rabbim, dedi. Bana verdiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla arka çıkmam!’ Musa şehirde korkarak sabahladı, çevreyi gözetliyordu. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek yine yardım istiyor! Musa ona dedi ki: ‘Doğrusu sen, apaçık bir azgınsın!” (el Kasas 16-18)
Bunun üzerine Firavun’a gelindi ve ona:
-‘İsrailoğulları senin tarafından birini öldürdüler. Öcümüzü onlardan al. Onlara müsamaha etme! denildi. Firavun da:
-‘Katili ve onun aleyhinde tanıklık edecek birini bana getirin ki, gereğini yapayım!’ dedi.
Öldürülen kişi, hükümdarın yakınları arasında seçkin bir kimse olsa bile hükümdarın, belgeye dayanmadan ve suçu sabit görülmeden katile kısas uygulaması kendisine yaraşmazdı. Bundan dolayı da; ”suçu tespit edici bilgileri bana getirin ki, hakkınızı alayım” dedi.
Firavun’un adamları, her ne kadar (katilin kim olduğunu) araştırdılarsa da bir belge veya tanık bulamadılar. Diğer taraftan Hz Musa, olayın ertesi günü, dünkü İsrailoğulları’ndan olan adamın bu defa Firavun’un adamlarından bir başkasıyla kavgaya tutuşmuş olduğunu gördü. Yine İsrailoğulları’ndan olan o adam, yine Firavun’un başka bir adamına karşı Hz Musa’yı yardıma çağırdı. Bu olayla karşılaşan Hz Musa, dünkü yaptığına pişman olmuş ve gördüğü şeyden hoşlanmamıştı. Firavun’un adamının yakasına yapışıp vurmak isteyen İsrailoğulları’ndan olan o adama kızdı. Ona dünkü ve bugünkü kavgaya neden giriştiğini sorup azarladı ve ona: ”Doğrusu sen, apaçık bir azgınsın!” (Kasas 28/18) demesinin ardından kendisini öldürmeye kastettiğini sanmıştı. Oysa Hz Musa onu öldürme niyetinde değildi. İsrailli kişi, Firavun’un adamını yine öldürmek istemişti. Hz Musa’nın öfkelenip böyle demesinden korkan İsrailli adam:
-‘Ey Musa! Dün bir adamı öldürdüğün gibi şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun?’ dedi.
İsrailli kişi, Hz Musa’nın, kendisini öldürmek istediği düşüncesine kapılıp korktuğu için böyle demiş ve hasmı olan Firavun’un adamını bırakıp kaçmıştı. Diğer taraftan Firavun’un adamı da, İsrailli kişinin: ‘Dün bir adamı öldürdüğün gibi şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun?’ dediğinde İsrailli adamdan duyduğu bu haberi (gidip) Firavun’a iletti.
Bunun üzerine Firavun, Hz Musa’yı öldürmeleri için cellatları gönderdi. Firavun’un adamları, ana cadde üzerinde sakin sakin dolaşıp Hz Musa’yı arıyorlardı. Onun kaçıp kurtulmasından korkmuyorlardı. Bu sırada Hz Musa’nın adamlarından olup şehrin öbür ucunda ikamet etmekte olan bir adam, kısa yoldan koşup geldi, Firavun’un adamlarından önce Hz Musa’ya kavuştu ve hakkında verilen ölüm cezasını ona bildiridi.
Hz Musa , Medyen şehrine doğru yönelerek yola çıktı. Bundan önce böyle bir belayla karşılaşmış değildi. Yol hakkında bilgisi de yoktu. Sadece Yüce Rabbine hüsnü zannı vardı.
İbn Kesir – Peygamberler Tarihi