8 Ağustos 1648’de Babüssaade önünde kurulan tahta 4. Mehmed oturtuldu ve biat töreni yapıldı. Sultan İbrahim’in katına çıkan bir heyet, kendisine tahttan indirildiğini söyledi. Sultan İbrahim padişah olduğu konusunda ısrarla devam etti. Kazesker Abdülaziz Efendi:
”Padişah değilsin, vaktini gaflet ile geçirdin, rüşveti açık zalimleri de başımıza musallat ettin. Düşman Bosna’yı istila etti. Seksen Kalyon ile Boğaz’ı tuttu senin haberin yok.” dedi.
Ertesi gün Sultan İbrahim’in saraydan kaçtığı dedikodusu yayıldı. Hemen mimar çağrılıp Sultan İbrahim’in hapsedildiği iç köşkün kapı ve pencereleri tuğla ile örüldü. İçerden Sultanın bağrışları geliyordu. Onun yürekler parçalayıcı feryadına saray halkı tahammül edemez oldu. Saray halkı:
”Bir padişahı tahttan indirip diri diri mezara koydular. Yerine de bir masum çocuğu tahta çıkardılar. Biz onun çok iyiliğini gördük hemen çıkarıp tekrar cülüs ettirelim.” dediler.
Devlet erkanı: ”Sultan İbrahim sağ bulundukça nizam-ı alem olmaz.” deyip şeyhülislamdan da ”İki halife bir arada olursa birini katletmek gerekir.” diye öldürülmesine dair fetva aldı. 18 Ağustos’ta örülen duvarlar yıkıldı, Sultan İbrahim öldürüleceğini anladı ve:
”Benim nimetimi yiyenlerden bana acıyan kimse yok mudur? Göz göre göre beni katlediyorlar.” diye bağırdı.
Cellat Kara Ali bile dayanamayıp bir köşeye saklandı. Sadrazam Sofu Mehmed Paşa bizzat saklanan celladı bulup getirdi. Cellat Kara Ali’nin yalvarmalarına rağmen Sadrazam celladı değnekle vurarak içeri soktu. Sultanın sırtında gül renkli bir entari, ayağında şalvar, başında külah elinde ise Kur’an-ı Kerim vardı. Şehülislam’a dönüp:
”Bak Abdurrahim, Yusuf Paşa senin için fitneci dinsizdir, tepele demişti. Seni öldürmedim, meğer beni öldürecekmişsin. İşte Allah’ın kitabı al, beni ne hükümle öldürürsünüz?” diye feryat etti.
Nihayet Cellat Kara Ali ve yamağı Sultan İbrahim’i boğdular. Cenazesi merasimden sonra Ayasofya’da amcası Mustafa’nın yanına defnedildi.
Sakaoğlu, a.g.e., s 267