Silsileler hâlinde gelen büyük zaferler ile mukaddes ve mübârek emânetlere nâil olmanın hazzı ve şükür hissi içinde olan cihangir Sultan Yavuz, Pîrî Paşa ile bir gün sohbet ederlerken:
“–Allâh’ın izni ile büyük fütûhatlarda bulunduk. Hâdimü’l-Haremeyni’ş-Şerîfeyn ünvânına kavuştuk. Allah bize her zaman ve her mekânda zafer lûtfetti. Hazinelerimiz lebâleb altın ile doldu. Şimdiden sonra bu devlet yıkılır mı?” diye sordu.
Pîrî Paşa şöyle cevap verdi:
“–Hâkânım, bu hâl, bu ruh, bu azim ve bu teslîmiyetle bu devlet kolay kolay yıkılmaz! Lâkin torunlarınızın zamanında Rabbin ihsân ettiği mükâfatların, nîmetlerin şükrü edâ edilmez, emânetlere sahip olunmaz ve hak tevzî edilmez ise, yıkılır. En çok şu üç şeyden endişe ederim:
- Sadrâzamlık makâmı, liyâkatlere göre verilmez, menfaat karşılığı olarak câhil ve ahmakların eline geçerse;
- Dünya malı, kalpleri işgâl eder, rüşvet kapısı açılır, her türlü mel’anet akçe ile gerçekleşir ve bu yüzden makamlar ehliyetsizlere verilirse;
- Devlet adamları, hanımlarının tesiri altında kalır ve idârede onların da tesiri olmaya başlarsa; bu devlet yavaş yavaş yıkılmaya yüz tutar.”
Pîrî Paşa’nın bu sözleri üzerine celâdetli Pâdişah, bir müddet sükûttan sonra:
“Rabbim bizleri böyle bir âkıbete dûçâr olmaktan korusun!..” diye duâ etti.
Sanki Pîrî Paşa, bu ifâdeleri ile bir tarih felsefesinin değerlendirmesini yapıyor ve istikbâlde meydana gelecek hâllerin işâretlerini veriyordu. Âdeta, gerileme devrinin fârik sebeplerini îzâh ediyor ve gelecekten haber veriyordu.