Malının zekatını vermeyen Salebe'nin hikayesi - Sâlebe’nin gaflet ve cehâleti, bu yaptıklarıyla da kalmadı. Kendisine zekât toplamak için gelen memurlara: “–Bu sizin yaptığınız düpedüz haraç toplamaktır!” deyip, daha evvel yapacağını - Dtarihi
Dini HikayelerMalının zekatını vermeyen Salebe'nin hikayesi - Sâlebe’nin gaflet ve...

Malının zekatını vermeyen Salebe’nin hikayesi – Sâlebe’nin gaflet ve cehâleti, bu yaptıklarıyla da kalmadı. Kendisine zekât toplamak için gelen memurlara: “–Bu sizin yaptığınız düpedüz haraç toplamaktır!” deyip, daha evvel yapacağını

-

Yine önceleri “mescid kuşu” diye anılan, fakat kendisine takdir edilen az nîmete kanaat etmeyip hırsla fazlasını isteyen, servete kavuştuğunda ise isyâna sürüklenen Sâlebe de kahr-ı ilâhîye dûçâr oldu…

 

 

Medîne müslümanlarından olan Sâlebe’nin, mala-mülke karşı aşırı derecede hırsı vardı. Zengin olmak istiyordu. Bunun için Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’den duâ istedi. Onun bu talebine Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap verdi:

“–Şükrünü edâ edebileceğin az mal, şükrünü edâ edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır…”

Bu ifâde üzerine isteğinden vazgeçen Sâlebe, bir müddet sonra hırsının yeniden depreşmesi ile tekrar Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e gelip:

 

 

–Yâ Rasûlallâh! Duâ et de zengin olayım!” dedi. Bu sefer de Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Ben senin için kâfî bir örnek değil miyim? Allâh’a yemîn ederim ki, isteseydim şu dağlar altın ve gümüş olarak arkamdan akıp geleceklerdi; fakat ben müstağnî kaldım.

Sâlebe, yine isteğinden vazgeçti. Fakat içindeki ihtiras fırtınası dinmiyordu. Kendi kendine: “Zengin olursam, fakir fukarâya yardım eder, daha çok ecre nâil olurum!” şeklinde bir düşünceye kapılarak ve nefsinin şiddetli talebine yenilmiş olarak üçüncü kez Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gitti ve:

 

 

–Seni hak peygamber olarak gönderene yemîn ederim ki, eğer zengin olursam, fakir fukarâyı koruyacak, her hak sâhibine hakkını vereceğim!..” dedi.

Bu bitmek bilmeyen ısrarlı talep karşısında Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“–Yâ Rabbî! Sâlebe’ye istediği dünyalığı ver!” diye duâ etti. Çok geçmeden bu duâ vesîlesiyle Allâh Teâlâ, Sâlebe’ye büyük bir zenginlik ihsân etti. Sürüleri dağları ovaları doldurdu. Lâkin o zamana kadar “mescid kuşu” ifâdesi ile anılan Sâlebe, mal ve mülkü ile meşgûliyete dalması sebebiyle yavaş yavaş cemaati aksatmaya başladı. Gün geldi sadece Cuma namazlarına gelir oldu. Ancak bir müddet sonra Cuma namazlarını da unuttu.

 

 

“SALEBE’YE YAZIK OLDU”

Bir gün onun durumunu sorup öğrenen Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“–Sâlebe’ye yazık oldu!..” buyurdular.

 

 

Sâlebe’nin gaflet ve cehâleti, bu yaptıklarıyla da kalmadı. Kendisine zekât toplamak için gelen memurlara:

“–Bu sizin yaptığınız düpedüz haraç toplamaktır!” deyip, daha evvel yapacağını vaadettiği infaklar şöyle dursun, fakir fukarânın âyetle sâbit olan asgarî hakkını dahî vermekten kaçınacak kadar ileri gitti. Netîcede münâfıklardan oldu.

Münâfıkların bu tavırları, âyet-i kerîmede şöyle ifâde edilir: “Onlardan kimi de: «Eğer Allâh, lutuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız!» diye Allâh’a söz vermişlerdi.”

 

 

“Fakat Allâh, onlara lutfundan (zenginlik) verince, cimrilik edip (Allâh’ın emrinden) yüz çevirerek s◌ özlerinden döndüler.” (et-Tevbe, 75-76)

Kendi ahmaklığı yüzünden Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’ in îkâzını dinlemeyerek, sefil ve perişân bir şekilde hazîn bir âkıbete dûçâr olan Sâlebe, dünyanın geçici servetine aldanarak ebediyet fukarâsı olmuştu. Büyükbir pişmanlık içinde ölürken kulaklarında âdetâ Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in şu sözleri çınlıyordu:

“–Şükrünü edâ edebileceğin az mal, şükrünü edâ edemeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır…”[1]

 

 

Ancak bu îkâza kulak vermemiş olan Sâlebe, fânî servetinin kendisini perişân eden girdapları içinde sonsuz bir elem ve ızdırâba dûçâr olarak can verdi. Düştüğü felâketi saâdet zannederek, kısacık bir dünya hayatına mukâbil, ebedî bir
saâdeti ahmakça mahvetti.

Dipnot: 1) Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, XIV, 370-372.

Son İçerikler

Ebu Hureyre ve Zina eden kadın – Ebu Hureyre başından geçen bir olayı şöyle anlatmıştır: Kadına, ne günah işlediğini sordum, şöyle cevap verdi: ”Zina...

Ebu Hureyre başından geçen bir olayı şöyle anlatmıştır: Bir gece yatsı namazını Resulullah ile kıldıktan sonra çıktım. Yolda bir kadınla...

Osman Gazi’nin Orhan Bey’e Vasiyeti. Osman Gazi vefat etmeden oğlu Orhan Bey’e yaptığı vasiyet tam bir siyaset name niteliğindedir…

''Oğul! Din işlerini herşeyden evvel ele alıp; yürütmek gayret ve esasını daima gözönünde bulundur ve bu esası sakın gevşekliğe...

Çinliler; Bilge Kağan, Tonyukuk, Kültegin’i nasıl anlatmışlardır.

Burada başka bir konuyu da açıklamak gerekir. O da Çinlilerin özellikle onu ''Bilge'' olarak tanımlaması ve bunun için takdir...

Sultan 4. Murad nasıl bir eğitim almıştı? Kösem Sultan nasıl öldürüldü?

Sultan 4. Murad nasıl bir eğitim almıştı? İyi bir eğitim aldığını söyleyebiliriz. Evet, sancağa gitmedi ama av sporuyla yakından ilgiliydi....

Hz Muhammed (s.a.v), Tebük Gazvesi dönüşünde şöyle buyurmuştur:

''Cihadın küçük olanın sayfasını kapattık; şimdi sırada büyük olanı var.'' Hz Peygamber ''cihadın büyük olanı'' ile kastettiği şey, şeytanla ve...

Yaptığı zikirlere karşılık vermedi diye Allah’ı zikretmeyi bırakan adam – Gece rüyasında Hızır aleyhisselamı gördü. Hz. Hızır o­na…

Adamın biri, geceleri devamlı Allah'ı zikrederdi. Bütün gecesi zikir fikir içinde geçerdi. Zikir kalbine yerleşmiş, gönlüne tat vermişti. Bir...

Mutlaka Okumalısınız

Bunları da BeğenebilirsinizÖNE ÇIKANLAR
Size Tavsiye Ediliyor

x