Ana Sayfa Blog Sayfa 32

Sadi Şirazi Sözleri

0

Loading

İki kişi hasret çekerek; ah vah ederek ölüp gittiler. Biri: Malı olup yemeyen. Ötekisi de: İlmiyle amel etmeyen

Şehvetten sakınmak, güçlü, kuvvetli gençlere lazımdır. Mecalsiz ihtiyarın aleti zaten kalkmaz.

Eli altındakilere acımayan insan, emri altında olduklarının cefasına uğrar.

Alçaklar, yani hasisler yemezler, bir köşede saklarlar. ”İleride yiyebilmek umudu, yemiş olmaktan iyidir”, derler. Fakat bir gün bakarsın ki, düşmanın beklediği yerde ölmüş: Pinti ölmüş, altın kalmış!

Her kap, içinde ne varsa dışına onu sızdırır.

Arkasından sevineceğin keder, sonunda tasalacağın sevinçten iyidir.

Sonu iyi dilenci, sonu kötü padişahtan iyidir.

Yalan söylemek bir silah yarasına benzer ki, iyileşse ve geçse bile izi kalır. Yusuf aleyissemla kardeşlerinin hikayesi gibi ki, kardeşleri yalan konuştukları için babaları Yakub aleyhisselam sonra onların doğru sözlerine inanmadı ve Hak Teala’nın Kuran-ı Kerim’de beyan buyurduğu vechile dedi ki ”Hayır sizi nefisleriniz aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen sabr-ı cemildir.” (Yusuf 83)

Akıllı bir insan, kendisine sual sorulmadıkça bir cevap vermez. Sözü doğru ve yerinde bile olsa, sözüne önem verilmez.

Sana iyi muamelede ve lütufta bulunan kimsenin ayağının tozu ol; düşmanlık eden adamın da iki gözüne toprak doldur.

Sert huylu, haşin adama karşı yumuşak konuşma. Çünkü pas yeniği yumuşak eğe ile temizlenmez.

Cahille görüştüğün için kendine cahil dedirttin. Bir alime, ”Bana bir öğüt ver” dedim. O da bana şu nasihatta bulundu: ”Cahillere yakın gitme, onlarla kaynaşma. Çünkü zamanın bilgini isen merkep olursun, cahilsen daha da ahmak olursun.”

Kötü kişilerle oturan onların fena huylarını almasa bile onlarla düşüp kalktığı için lekelenir. Nitekim bir kimse namaz kılmak için meyhaneye gitse, onun şarap içmek için gittiğine hükmedilir.

İyi huylu ve kalb kırmayan çavuşbaşı, adam inciten fakihten daha iyidir.

Birisine, ”Amelsiz alim neye benzer”, diye sormuşlar; O da, ”Balsız arıya benzer”, demiş.

Kuran-ı Kerim’in inmesinden maksat, yanlız yazılı sureleri satıhtan ve tecvidle okumak değil, onların anlamlarını kavrayıp ona göre hareket etmek ve güzel huylar edinmektir.

Allah’a el açıp yalvaran asi; kafasında kibir taşıyan abidden daha iyidir.

Boş kafalı birisini gördüm. Önemli durumda bulunan birisini çekiştiriyordu. Kendisine dedim ki ”Efendi! Eğer sen bedbaht isen mes’ud insanın bunda günahı ne?”

Mevkii, makamı ve rütbesi olup da gönlü kırıkları yoklamayan kimseye haber ver ve de ki: öteki dünyada hiçbir rütbe, makam, mevki ve kaşane bulamayacaktır.

İyilerin çektiği zahmetler ferahı mucib olacaktır. Kötülerin saadeti ise zeval bulacaktır.

Fakir komşundan ateş isteme. Onun bacasından çıktığını gördüğün duman, ateşin dumanı değil, yüreğinden çıkan dumandır. Derdinin dumanıdır.

Sağlığında ekmeği yenilmemiş adamın öldükten sonra kimse adını anmaz.

Damlalar birleşir nehir olur. Nehirler birleşir deniz olur.

Bir şey azar azar çoğalır. Anbardaki buğday tane tanedir. Tane tane toplanmış ve anbardaki buğday böyle birikmiştir.

Yiyen ve yediren alicenap bir insan, oruç tutup da kimseye bir şey vermeyen abidden daha iyidir.

Ömür boyu süren bir dostluğu bir anda bozmak yakışık kalmaz.

Hazret-i Nuh’un kendisine isyan eden oğlu Kenan, bir peygamber oğlu idi; ama şahsi ve zati bir meziyeti olmadığından peygamber oğlu olmak onun kadrini artırmadı ve kıymetini yükseltmedi. Aslını, soyunu, nesebini bırak. Bir hünerin varsa onu göster. Gül, dikenden; Hazret-i İbrahim de Azer’den olmuştur.

Keskin dişli kaplana acımak demek, koyunlara zulüm etmek demektir.

Yılan, taşın üzerinde ve elde taş varken; öldüreyim mi, yoksa öldürmiyeyim mi, düşünmek ahmaklıktır.

Hünersiz insanla, hünerli kimseleri çekemezler ve görmek istemezler. Tıpkı çarşı köpeklerinin, av köpeklerini gördükleri zaman havlamaları ve yanlarına yanaşmamaları gibi.

Bir zayıf bir kuvvetliye kabadayılık taslarsa, kendi helakı için düşmanına yardımcı olmuş olur.

Bütün geceler Kadir gecesi olsaydı, o zaman Kadir gecesinin ne kadri olurdu?

İkna edici ve güzel konuşan bir kişi, iş hususunda dürüst olmayabilir.

Vücudla yapılan ibadetten kalb gafilse o, ibadet sayılmaz. İçi olmayan kabuk bir işe yaramaz.

İnsanların gizli ayıbını açığa vurma. Çünkü hem onları rezil edersin, hem de herkesin sana olan güvenini kaybedirsin.

Kötü kişilerden iyilik öğrenemezsin. Nitekim kurt kürkçülük yapamaz.

Kötülerle oturan iyilik göremez.

Düşünmeden konuşan çok yanlışlar yapar. Ya insan gibi sözünü akılla süsle yahut da hayvanlar gibi sus, yerinde otur.

Bir cahil için en iyi şey susmaktır. Ne var ki, bunu biseydi zaten cahil olmazdı.

İçsiz cevizi hafifliği, insanoğlunu da dili rezil eder.

İşler sabırla hasıl olur. Acele eden tepetaklak gider.

Binamaz açlıktan ölse dahi, ona borç para verme. O, Rabbine karşı farz olan borcunu ödemiyor, sana olan borcunu mu düşünecek?

Düşmanın sözüyle dostla anlaşmanı bozdun. Bak kimden ayrıldın ve kime ulaşıp bağlandırn?

Dini dünyaya satanlar, yani sırf dünya için yaşayanlar merkeptirler.

Bu dünyada adam incitenden daha bedbaht kimse yoktur. Çünkü felaket gününde kendisine kimse yar olmaz.

Oğlum! Şehvet ateştir, ondan sakın. Cehennem ateşini kendin için harlandırma. O ateşte yanmaya takatin yoksa, bugünden sabır ile o ateşe su dök.

Aç gözlü haris birisine bütün dünyayı versen doymaz, lakin kanaatkar insan bir kuru ekmekle doyar.

Söz söyleyenin kusuru kendisine söylenmedikçe, onun sözü düzelmez.

Düşmanın hilesine aldanma ve oyununa gelme. Yüzüne karşı seni medhedenlerin sözlerinden mağrur olma. Düşmanın maksadı seni aldatmaktır. Seni medheden de, senden birşeyler koparmak istiyordur. Ahmak adam medhedilmekten hoşlanır. O, bacağından üfürülerek şişirilen koyun gibidir.

Seni medheden kendi çıkarı için medheder. Bir gün onun isteğini yapmazsan, yaptığı medihlerin iki yüz misli ayıplarını sayıp döker.

Ey bülbül! Sen baharın müjdesini getir. Fena haberi, baykuşa bırak.

Yılanın kafasını düşmanın eliyle ez. Bunda iki iyilik var. Düşman galip gelirse yılanı öldürmüş olursun. Yılan galip gelirse düşmandan kurtulmuş olursun.

Düşmanlar birbirleriyle harbe tutuştukları zaman, git, dostlarınla rahatına bak. Fakat onların birbirleriyle uyuşup anlaştıklarını görürsen, işte o vakit yayı kirişle ve kaleye gülle götür.

Kızgınlık ateşi, evvala sahibini yakar, ondan sonra da alevi düşmana ya erişir, ya erişmez.

İki kimse memleketin ve dinin düşmanıdır. Biri halim ve selim olmayan öfkeli padişah, ötekisi de ilimsiz, cahil, sofu.

Akıllı bir kimse ne daima sertlik eder, ne de itibarını düşürecek kadar yumuşaklık gösterir.

Sertlik ve yumuşaklık bir arada bulunmalıdır. Nasıl ki, cerrah hem yara açar, hem de merhem sürer…

Kendinden nefret ettirecek kadar etrafındakilere karşı sert olma ve bir de kendilerini yüzsüz edecek, şımartacak derecede onlara karşı mülayim davranma.

Fena adamı öldüren kimse, halkı onun şerrinden, onu da Allah’ın azabından kurtarmış olur.

Düşmanın acizliğine acıma. Eğer gücü yeterse sana acımaz.

Bir işi para ile halletmek mümkünse, canı tehlikeye koymak doğru değildir.

Sırını dostlarına açma. Ne bilirsin, belki de bir gün gelir sana düşman olur. Elinden gelen her fenalığı düşmanına yapma. Çünkü bir gün gelir onunla dost olabilirsin. Gizlemek istediğin bir sırrın varsa onu ortaya dökme ve birisi senin mutemedin bile olsa ona açma. Çünkü kimse senin sırrını senden daha iyi saklayamaz. Senin sırrına kimse senden daha müşfik ve daha emin olamaz.

Üç şey sürekli kalmaz. 1- Ticaretsiz mal 2- Tekrarsız bilgi 3- Cesaretsiz iktidar

Ömrünü boşuna geçiren bir insan, hiçbir şey satın almayıp altınlarını sokağa atmış, demektir.

Günahtan çekinmeyen alim, elinde meşale tutan köre benzer. Herkese yol gösterir, fakat kendisi göremaz.

Bir kimse takvayı ve ilmi satarsa, yani bunları dünyalık edinmeye vesile yaparsa, bir harman meydana getirdikten sonra onu tamamıyla yakmış gibi olur.

Ne kadar okursan oku, ne kadar öğrenirsen öğren, ne kadar bilgi edinirsen edin. Onunla amel etmedikçe cahilsin…

İki kişi boşuna zahmet çektiler, boşuna çalıştılar. Birincisi kazanıp yemeyen, ikincisi de ilim öğrenen, ancak onunla amel etmeyen.

Ey fakir! Feleğin devrinden şikayet etme. Eğer bu hal üzere (şükretmeyip) ölürsen halin yamandır.

Ey zengin! Mademki bugün mes’udsun, geçimin yolunda ve her şey arzu ettiğin gibidir, dilediğin ve istediğin gibi yaşıyorsun; o halde ye ve yedir ki, hem dünyayı ve hem de ahireti kazanabilesin.

Ey gayb hazinesinden putpereste de ateşpereste de rızık veren Allah’ım! Sen ki, düşmanlarını bile gözetiyorsun, dostlarını hiç mahrum bırakır mısın?

Bir köşede oturan dili kesilmiş bir dilsiz, yahut da sağır bir kimse, diline hükmü geçmeyen insandan daha iyidir.

A kardeş! Bugün söz söylemek mümkün iken söyle, tatlı tatlı konuş. Zira yarın ecel habercisi ve emir kulu (Azrail a.s) gelince haliyle dilini tutacak ve tabiatiyle susacaksın.

Akıllı kimsenin yanında susmak, edeb icabıdır ve terbiye böyle gerektirir ama, yeri gelmişken sözü söylemeli. İki şey akıl hafifliğidir: Birincisi konuşulacağı ve söylenileceği vakit susmak, öbürü de susmak icab ettiği zaman söz söylemek.

Kavga ettiğin zaman öyle birisiyle kavga et ki, ne ona ihtiyacın, ne de ondan korkun olsun.

Bir demetçik gül ne işe yarar? Gel de benim Gülistan’ımdan bir yaprak al. Bahçedeki gülün ömrü beş-altı günlüktür. Fakat benim bu Gülistan’ım daimidir. Her zaman hoştur. Solmaz ve sararmaz. Ömrü öyle geçici değildir. Her zaman ter ü tazedir.

Gün görmüş, tecrübeli, hikmetli, olgun ve iyi yetişmiş bir ihtiyar ilk önce düşünür, sonra söz söyler. Sen de düşünmeden söze başlama. İyi konuş, geç konuşsan da bir ziyanı yok. Düşün, sonra laf et. Gereken kadar konuş. Başkaları seni susturmadan sen susmasını bil. İnsanlar, konuşmalarıyla hayvanlardan üstündür. Ama şayet iyi ve doğru bir söz söylemezsen hayvan senden daha üstün sayılır.

Söz sarrafı ol, çok laf etme

Sorulmadıkça sana, önce güzaf etme!

Bir kimse aleme tepeden bakar ve benlik iddiasında bulunursa, düşman her taraftan üzerine üşüşür.

İnsan önce düşünmeli, sonra konuşmalıdır.

Horoz kavgada çeviktir ama, güçlü ve demir pençeli doğan kuşunun karşısında ne yapabilir? Kedi, fare tutma hususunda aslan kesilir, fakat bir kaplanla karşılaşınca fare olur.

Eski bilgili adamlar derler ki: Canından bıkan, hayatından ümidini kesen kişi gönlünde olan her şeyi söyler, içinde ne varsa ortaya döker.

Huzurda bulunan iyi kalpli vezirlerden biri cevap vermiş: Padişahım ”Öfkesini yenenler ve insanları affedenler için Cennet hazırlanmıştır” (Ali İmran 133-134) mealindeki ayeti söylüyor.

Dünyadaki dağlar içinde en küçüğü Tur dağıdır. Fakat Hak Teala’nın yanında onun kadir ve kıymeti vardır. Öteki dağlar bu mertebeye ulaşamamıştır.

Dünyada Huma kuşunun nesli tükense bile, yine de kimse baykuşun gölgesi altına girmez.

Allah adamı bir ekmeğin yarısını yer, yarısını da fakirlere verir. Bir padişah, bir ülkeyi fethetse, başka bir yeri daha zaptetmek ister.

Temeli, karakteri bozuk soysuz kimseler iyilerin nurundan istifade edemezler. Kabiliyeti olmayan kimseyi terbiyeye kalkışmak, kubbe üzerinde ceviz durdurmaya uğraşmak gibidir.

Alçak ve sütü bozuk kimse ile vakit geçirme. Çünkü hasır kamışından şeker yiyemezsin.

Hazret-i Lut’un karısı, kötülerle arkadaşlık ettiğinden Peygamber ailesinden olmak şerefini kaybetti. Halbuki Ashab-ı Kehf’in köpeği birkaç iyilerin arkasına düştü, insan şerefi kazandı.

Bilir misin, Zal oğlu pehlivan Rüstem’e ne demiştir? Düşmanı hakir sayma ve aciz görme. Çünkü şunu çok gördük ve tecrübe ettik ki, küçük bir pınarın suyu çoğaldı mı deveyi yüküyle beraber alıp götürür.

Kurt yavrusu insanların arasında büyüse bile, yine en sonunda kurt olur ve kurtluğunu gösterir.

Fena bir demirden nasıl ki iyi bir kılıç yapılmazsa, soysuz bir insan da terbiye ile adam olamaz. Şüphesiz ki yağmur tab’an çok latif ve faydalı birşeydir ve herkes de bunu tasdik eder. Fakat yağmur bu kadar iyi bir şey olduğu halde onun yağmasiyle bağ ve bahçede lale; çorak yerde ise çer-çöp yetişir.

Çorak yerde sümbül yetişmez. onun için boşuna emek sarfetme. Fenalara iyilik etmek, iyilere kötülük etmek demektir.

Bir kimsenin kalbini kırmamak, gönlünü incitmemek elimden gelir. Fakat kıskanç adama ne yapabilirim, elimden ne gelir? O kendiliğinden ızdırap içindedir. Ey kıskanç adam öl ki, bu ızdıraptan kurtulabilirsin. Başka türlü değil. Ölümden gayrı bir şey seni hasetten kurtaramaz.

Yarasa gündüzleri göremiyorsa, bunda güneşin ne günahı var?

Orduyu ve milleti canla başla sevmek ve beslemek, onlara iyi bakmak lazımdır. Padişah, ordu ve millet sayesinde baş olur, hükümdarlık eder.

Ahaliye zulmeden bir padişah felaket gününde, dostları bile güçlü düşman kesilirler. Halkla iyi geçin. Halka iyi muamele et. Böyle yaparsan hasmının savaşından masun kalırsın. Çünkü adil bir hükümdarın bütün tebaası bir ordu olur.

Ey karnı tok insan! Arpa ekmeği senin hoşuna gitmez. Halbuki sana çirkin görünen o şey benim sevdiğimdir. Cennet hurileri için A’raf Cehennemdir. Cehennemdekilere sorsan A’raf, Cennet’tir, derler.

Ey aklı başında olan kimse! Senden korkandan kok. Hatta cenkte onun gibi yüz kişiyle başa çıkabilecek bir kudrette olsan bile yine de kork. Görmüyor musun ki, kedi aciz kalınca pençesiyle kaplanın gözünü oyar. Yılan neden çobanın ayağını sokar? Çünkü, ”Bu adam benim başımı taşla ezecektir”, diye korkar.

Ey elinin altındakileri inciten iktidar sahibi adam! Bu hal bakalım ne kadar sürer? Hükümdarlık senin nene lazım? Halka zulm edeceğine ölmen daha iyidir.

Bir zalimi günün yarısına kadar uyuyor gördüm. Dedim ki ”Bu herif bir fitnedir. İyi ki uyuyor.” Uyuması uyanıklığından daha hayırlı olan kimsenin, yaşayacağına ölmesi daha hayırlıdır.

Nasıl ki, aşığın gönlünde sabır ve kalburda su durmazsa kalenderin avucunda da para durmaz.

Parlak bir günde ve gündüz ışığında lüks ve pahalı kafuri mum yakarak aydınlanan ahmağın, çok geçmeden kandiline koyacak adi yağ bulamadığını görürsün.

Ya önceden ihsanda bulunup birisini tamaha düşürmemeli, yahut da o ihsan kapısını bir kere açtıktan sonra şiddet ve huşunetle yüzüne kapamamalı.

Askere altın ver ki, o da icabında başını versin. Vermezsen o da başını alıp savuşur, başka bir yere gider.

Karnı tok yiğit şiddetle saldırır. Karnı aç yiğit ise, şiddetle kaçar.

Neden Huma kuşu öteki kuşlardan daha şereflidir? Çünkü kemik yer ve hiçbir mahluku incitmez.

Ateşe tapınan, ateşi yüz yıl hiç söndürmeden yaksa bile, yine bir gün o ateşe düşse, ateş onu dakikada yakar.

Başına bir felaket geldiği, bir belaya uğradığın vakit mahzun olma, Hak Teala’nın nice gizli lütufları vardır.

Öd ağacı bir tabla üzerinde güzel koku vermez. Fakat onu ateşin üzerine koydun mu anber gibi kokar. Ad kazanmak ve büyüklük kazanmak istiyorsan ihsanda bulun. Nitekim, tohum saçmazsan mahsül alamazsın.

Kaarun, kırk ev dolusu hazinesi olduğu halde öldü ve iyi bir adı kalmadı. Nuşirevan ise, cömertliği ve keremi sayesinde iyi bir isim bırakmak suretiyle ölmedi. Adı sayesinde hatırası yaşıyor.

Halka zulm etmekle yaşayan zalim, dünyada kalmaz. Nihayet bir gün ölür, gider, lakin o daima lanetle anılır ve ona edilen lanet daimi kalır.

İçi sızlayan, gönlü yanan, kalbi kırık bir adamın ahı insanı öyle yakar ki, ateş üzerlik dediğimiz tütsüyü onun kadar yakamaz.

Her zaman sana teveccüh ve iltifat gösteren bir kimse, ömründe bir kere sitem ederse mazur gör.

Kalbi yaralı olanların ahının ateşinden sakın. Zira mutlaka te’sir eder. Elinden geldiği kadar kalb yıkmamaya gayret et. Zira mazlumun ahı, cihanı harab eder.

Akıllılar indinde yiğitlik, kükremiş ve azgın file karşı çıkmak değildir. Asıl yiğitlik, hiddet ve öfke anında dahi kendine hakim olup, batıl söz söylememektir.

Elinden geldiği kadar bir kimseye derd açma, kalbini kırma. Çünkü bu yolda dikenler vardır.

Muhtaç bir fakirin işini gör. Çünkü, senin de yapılacak işlerin olur.

Büyüklerin adlarını yakışık almayan bir suretle ananlara, büyük demezler.

Kendini beğenmiş adam, gururu gözüne perde olduğundan kendisinden başkasını göremez. Eğer Hak Teala’yı görecek bir göze nail olaydı, kendinden daha aciz bir kimse göremezdi.

Paslı bir demirin pasını cila ile gidermek mümkün değildir. Kara kalbli bir kimseye nasihat etmenin ne faydası vardır? Demir çivi,taşa girer ve taşı deler mi?

Akıllı insan, şaka ile söylenen sözden bile ders alır ve istifade eder, bir hisse kapar. Cahile ise hikmetli sözlerden yüz bab okusan kulağına girmez, ona vız gelir; masal zanneder.

Zenginlik istiyorsan kanaattan başka bir şey isteme… Çünkü kanaat, insanın başına konmuş bir devlettir. Bir zengin, fakirlere etek etek altın bahşedecek olursa, onun bu yüzden kazanacağı sevaba tamah etme. çünkü büyüklerden işittiğim bir söz vardır, o da şu: ”Dervişin sabrı, zenginin sadakasından daha iyidir.”

İlmiyle amil olmayan alimin sözü kimseye te’sir etmez. Alim odur ki, fena iş yapmaz ve kendi yapmadığı şeyi, başkalarına söylemez.

Zevk ve safa ile yaşayan, keyfine düşkün bir alim, yolunu sapıtmış bir kimsedir. Başkasına nasıl yol gösterebilir?

Cenab-ı Hakk’ı tanımayan bin akraba, onu tanıyan bir yabancıya feda olsun.

Bir adam kurt yavrusu besliyordu. Büyüyünce efendisini parçaladı.

İyi huylu bir kimsenin elinden Ebucehil karpuzu yemek, asık suratlının elinden tatlı yemekten daha iyidir.

Suratsız adama ihtiyacından bahsetme. Onun kötü tabiatından üzülürsün. Bir derdin varsa, onu öyle bir insana anlat ki, hiç olmazsa onun güler yüzlülüğünden peşin olarak bir haz ve huzur duyasın.

Allah seni servet sahibi yapmıyorsa o, bunu böyle muvafık görüyor, demektir. Senin için hayırlı olan şeyi O, senden daha iyi bilir.

Dünyalık peşine düşenlerin aç gözünü, ya kanaat yahut da mezar toprağı doyurur.

Saçının her telinde iki yüz hünerin olsa, talihin yardım etmedikten sonra bu marifetlerin neye yarar?

Kimse eceli ile ölmez ama, sen kendi ayağınla ejderhanın ağzına gitme.

Tamah, akıllı adamın basiret gözünü bağlar. Kuşla balık, tamahla tuzağa, ağa düşerler.

Nice dua ve gözyaşı vardır ki desinler içindir. Dikkatli ol her gözyaşı döken seni aldatmasın. Bilmelisin ki; gördüklerinin dışı yaldızlı ve güzel, içi ve içyüzü karanlık ve çirkindir.

Birisini incittiğin zaman, bu incitmenin arkasından onu yüz defa huzura kavuşturup rahatlığa eriştirsen bile, yine de gönlün rahat etmesin. Onun intikamından emin olma. Meşhur sözdür: Okun ucundaki sivri demir yaradan çıkar ama, acısı yürekte kalır.

Yılanın huyunu öğrendiğimden beri, ondan asla emin olarak oturmadım. İnsanın gözüne dost görünen düşmanın diş ısırığı, daha fena bir yaradır.

Gerçi rızık dışında bir şey yenilemez ama, rızkı aramada tenbellik etmemelidir. Dalgıç, nehirde timsahtan veya denizde köpek balığından korkarsa, inci elde edemez.

Derdini düşmanlara açma. Çünkü suret-i zahirde Lahavle, derler, fakat içlerinden sevinirler.

Kuran ve hadisle susturamadığın adama verilecek cevap, hiç cevap vermemektir.

Hiddetle elini kılıcına götüren kimse, sonunda yazık oldu, diye pişman olarak elini ısırır.

Güzel yüzlü birisinin ağzındaki soğan kokusu, çirkin bir kimsenin elindeki gülden güzeldir.

Yanlız ibadet neye yarar? İbadetin yanında kerem ve ihsan da lazımdır. Allah yolunda bir altın vermeleri lazım gelse, çamura batmış eşek gibi acizleşiyorlar. Ama Fatiha okumaya gelince, yüz defa okurlar.

Küçükken terbiye görmeyen, büyüdüğünde hiç terbiye edilemez ve iflah olamaz. Bir yaş çubuğu istediğin gibi bükebilirsin. Fakat kuru çubuğu doğrultmak için ateşe tutmak lazımdır.

Bir tarikat pirinin, yetiştirdiği müridlerden birine şöyle söylediğini işittim: ”İnsanlar, rızıklarına bağlandıkları kadar o rızkı veren Hak Teala’ya bağlansalardı. meleklerin makamlarının üstüne yükselirlerdi.”

Nice namuslu, dürüst insanlar, fakirlik yüzünden kötü yol tutmuşlar: fenalığın içine düşmüşler; kıymetli din ve namuslarını lekelemişler, yok etmişlerdir.

 

Timur’u, Büyük İskender ve Cengizhan’dan ayıran özellik – Harold Lamb

0

Loading

O, ne Büyük İskender gibi kraloğlu idi, ne de Cengiz Han gibi bir kabile reisine mirasçı olmuştu. İşe başlarken, Büyük İskender’in  emrinde bir millet , Cengiz Han’ın elinde moğollar vardı. Emir Timur’un elinde böyle bir sermaye yoktu. O ancak çalışa uğraşa kendine bir millet edinmiştir.

Harold Lamb

Eski İran padişahlarından Feridun’un sarayın kemerinde yazan şiir

0

Loading

Eski İran’ın, adeletiyle nam kazanmış efsanevi padişahlarından Feridun’un sarayının kemerinde şu manada şiirler yazılmıştı:

Ey kardeş! Bu dünya kimseye kalmaz. Gönlünü, cihanı yaratan Hak teala hazretlerine bağla. Sana gereken ve yetecek olan budur. Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünya senin gibi bir çoklarını beslemiş ve sonunda öldürmüştür. Değil mi ki en sonunda ölüm vardır ve bu temiz can göç yolunu tutacaktır. O halde ister taht üzerinde can vermişsin, ister toprak üzerinde. Ne fark eder?

Sadi Şirazi – Gülistan

Diğer ümmetler, ‘Ümmet-i Muhammed’in terazileri niye bu kadar ağır basıyor?’ diye sorunca peygamberleri şöyle cevap verecektir:

0

Loading

Nitekim Hz Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

”Besmele ile başlayan dua geri çevrilmez.”

Bir başka hadiste ise şöyle buyurmuştur:

”Ümmetim, kıyamet gününde mahşer yerine Besmele çekerek gelecek ve iyilikleri terazide ağır basacaktır. Diğer ümmetler, ‘Ümmet-i Muhammed’in terazileri niye bu kadar ağır basıyor?’ diye sorunca peygamberleri şöyle cevap verecektir:

Çünkü Ümmet-i Muhammed, her sözüne Allah’ın üç ismiyle başlar. Bu isimler öyle yücedir ki terazinin bir kefesine bunlar, diğer kefesine ise insanların işledikleri günahlar konsa iyilikleri daha ağır basar.”

Yine Hz Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur.

”Allah bu ayeti her derde deva, her hastalığa şifa kılmış; (onu dilinden düşürmeyene) fakir iken zenginlik lütfetmiş; onu cehenneme perde eylemiş ve sürekli okumaları halinde onları yerin dibine geçirmekten, (maymuna) dönüştürülmekten ve cehenneme atılmaktan güvende kılmıştır.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 52-53

Besmele ayeti’nin indiği ilk peygamber

0

Loading

Hz Ali’nin şöyle dediği nakledilmiştir:

Besmele indirilince Allah Rasülü şöyle buyurmuştu:

”Bu ayet, ilk olarak Adem’e inmişti. O zaman Adem, ‘Soyumdan gelenler bu ayeti okuduğu sürece azaptan güvende olacaktır’ dedi. Sonra Allah, Besmele’yi kendi katına yükseltti ve uzunca bir aradan sonra İbrahim’e indirdi. İbrahim ateşe atılmak üzere mancınıkta iken okudu ve böylece Allah, ateşin İbrahim’e zarar vermesini engelleyip onu İbrahim için esenlik kıldı. Yine göğe yükseltildi ve daha sonra Süleyman’a gönderildi. O zaman melekler, ‘Ey Süleyman! İşte şimdi tam anlamıyla hükümran oldun’ dediler. Yine göğe kaldırıldı ve son olarak bana indirildi. Benim ümmetim kıyamet gününde mahşer yerine besmele çekerek gelecek ve amelleri teraziye konunca iyilikleri ağır basacaktır.”

Allah Rasülü böyle buyurduktan sonra şunu da eklemiştir.

”Besmeleyi kitaplarınıza/mektuplarınıza yazınız. Yazarken de dilinizle söyleyiniz.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 50

 

Hz Süleyman Rabbine özünü bağlayınca Belkıs’ı ona boyun eğdirmiştir. Belkıs ki emrinde on iki komutan vardı, onların her birinin emrinde yüz bin asker bulunuyordu. Hz Süleyman’ın ordusunda

0
hz süleyman

Loading

Süleyman- Belkıs kıssasını bu şekilde ayrıntılı olarak anlattım; çünkü düşünenler için bu kıssadan alınacak dersler olup bu çerçevede başlıca şu tespitlerde bulunulabilir:

Geçmiş kavimlerin görüp geçirdikleri olumlu veya olumsuz her türlü olaydan ders çıkartılır.

Bu kıssada Allah’ın geçmiş ümmetler üzerinde nasıl etkili bir kudrete sahip olduğu görülmektedir.

Allah, özünü Allah’a bağlayanlara sonsuz lütuflarda bulunurken kendisine isyan edenleri hor ve hakir kılarak onlara boyun eğdirmekte ve insanların sevk ve idaresini sevdiği kulların eline vermektedir.

Hz Süleyman Rabbine özünü bağlayınca Belkıs’ı ona boyun eğdirmiştir. Belkıs ki emrinde on iki komutan vardı, onların her birinin emrinde yüz bin asker bulunuyordu. Hz Süleyman’ın ordusunda ise iki yüz bini insanlardan, iki yüz bini ise cinlerden olmak üzere dört yüz bin asker bulunuyordu. İki ordu arasında tartışılmaz bir nicelik farkı olmasına rağmen Hz Süleyman Allah’ın yoluna baş koyduğu için hükümran olmuş;’ Belkıs ise küfür ve isyandan ötürü  Hz Süleyman’ın hükmüne ram olmuştur.

İslam üstündür ve hiçbir şey onun üstünde değildir.

”Hem Allah kafirlere müminleri ortadan kaldırma fırsatı vermeyecektir.” (Nisa 141)

Ey tevfik-i ilahiye eren kul! Sen de layıkıyla iman edersen dünyada düşmanlarından; ahirette ise kor gibi yanan ateşten güvende olursun. Ateş senin Rabbinin emrine boyun eğerek senin uşağın olur, saygı ile sana ram olur ve rehberlik eder. Der ki sana: ”Ey mümin! Geç git; nurun ateşimde kor bırakmadı.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 53

 

Hz Muhammed (s.a.v), Tebük Gazvesi dönüşünde şöyle buyurmuştur:

0

Loading

”Cihadın küçük olanın sayfasını kapattık; şimdi sırada büyük olanı var.”

Hz Peygamber ”cihadın büyük olanı” ile kastettiği şey, şeytanla ve nefsin arzularıyla mücadele etmektir; çünkü bunlarla mücadele, süreklilik arz etmesi ve uzun bir süreci gerektirmesi yanında, bir o kadar da tehlikeli olup ömrün, kötü sonla nihayet bulması muhtemeldir.

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 35

Hz Süleyman’ın yanına gelince ”Senin tahtın böyle midir?” diye soruldu. Belkıs şöyle bir göz gezdirdi. Tanır gibi oldu; ama kendi tahtı olduğuna pek ihtimal vermedi. Kendi kendine ”Yedi odanın en kuytu yerinde olan ve muhafızlar tarafından sıkıca korunan tahtımı ele geçirmiş olamazlar?” diye düşünerek o mu,

0

Loading

Süleyman’ın yanına gelince ”Senin tahtın böyle midir?” diye soruldu. Belkıs şöyle bir göz gezdirdi. Tanır gibi oldu; ama kendi tahtı olduğuna pek ihtimal vermedi. Kendi kendine ”Yedi odanın en kuytu yerinde olan ve muhafızlar tarafından sıkıca korunan tahtımı ele geçirmiş olamazlar?” diye düşünerek o mu, değil mi olduğunu kestiremediği için ”Sanki bu, o gibi” dedi. Bunun üzerine Süleyman,

”Biz hak ve hakikatin bilgisine Kraliçeden çok daha önce nail olmuş ve özümüzü Allah’a teslim etmiştik” dedi. (Neml 42)

Belkıs’ın kendine yazık etmesi iki türlü yorumlanmıştır: Birinci yoruma göre, bunun sebebi, Hz Süleyman’ın kendisini boğacağını düşünerek onun günahını almasıdır. İkinci yorum ise güneşe tapmakla kendine yazık etmesidir.

”Nihayet Süleyman, onu, geçmişte Allah’tan başka tanrılık yakıştırdığı şeylerden uzaklaştırdı; önceden o kafir bir halka mensup idi.” (Neml 43)

Bütün bu olaylardan sonra Hz Süleyman onunla evlendi.

Süleyman ve Belkıs, bir süre sohbet edip birbirine bazı sorular sordular. Sonra Süleyman onunla zifafa girdi. Bir oğulları oldu ve adını Davud koydular. Bu çocukları, Hz Süleyman hayatta iken öldü. Ardından Süleyman ve bir ay kadar sonra Belkıs öldü.

Bir başka rivayete göre Hz Süleyman, Belkıs’a Suriye civarında bir köy verdi ve Belkıs ölünceye kadar o köyün ürünü ile geçindi.

Bir diğer rivayete göre ise Hz Süleyman Belkıs’la zifafa girdikten sonra onu ordusuyla birlikte serbest bıraktı ve böylece Belkıs kendi ülkesine döndü. Hz Süleyman, ayda bir Kudüs’ten Yemen’e onu ziyarete giderdi.

Abdukadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 45-46

Cinlerin Hz Süleyman’a söyledikleri yalanlar…

0
hz süleyman

Loading

Cinler, bunu duyunca Hz Süleyman’da Belkıs’a karşı bir nefret oluşturmak için Belkıs hakkında olumsuz şeyler söylediler; çünkü onunla evlenmesinden ve Belkıs’ın, Süleyman’ı cinlerin sırlarından haberdar etmesinden korkmuşlardı. Zira annesi Umeyra bint Amr, bir cin olduğu için Belkıs, cinlerin sırlarını biliyordu.

(Annesinin adı Rehava bintü’s Seken olduğu ve cinlerin kraliçesi olduğu da söylenmiştir.)

Her ne ise dediler ki:

”Allah, kralımızın işini yolunda götürsün; ama şunu söylemeliyim ki Belkıs, biraz akıldan noksandır; ayakları da eşeğin toynağı gibidir.”

Hz Süleyman bunları duyunca ilişkilendi ve Belkıs’ın aklını ölçmek ve ayaklarını görmek istedi. Bundan dolayı suyu akıttı ve içine kurbağa ve balıklar koydurttu. Belkıs’ın tahtında da kısmen değişiklik yaptırarak bazı şeyler ekletti ve bazı şeyler çıkarttı. Tahttaki bu değişiklikleri sırf Belkıs’ın akıldan noksan olup olmadığını tespit etmek için yaptırttı.

Süleyman etrafındakilere şu talimatı verdi:

”Kraliçenin tahtının şeklini değiştirin. Bakalım onu görünce tanıyacak mı, tanımayacak mı?” (Neml 49)

Nihayet Belkıs, sarayın kapısına geldi.

”Buyurun, saraya girin” denildi.

”Kraliçe sarayın sırça zeminli salonunu görünce onu derin bir su sanıp eteğini çekti” ve kendi kendine ”Süleyman benim boğulmamı istiyor. Keşke böyle birşey yapmasaydı” dedi.

Hz Süleyman Belkıs’ın kelimelerle anlatılmaz bir güzelliğe sahip olduğunu ve cinlerin söylediklerinden hiçbir eser olmadığını gördü.

Belkıs’a ”Bu zemini camla döşenmiş bir saraydır” denildi.

Ayette geçen ”mümerrad” kelimesi, ”yüzünde henüz tüy bitmemiş delikanlı” anlamına gelen ”emrad” kelimesi ile aynı kökten olup sarayın zemininde hiçbir pürüz bulunmadığını ifade etmektedir.

Belkıs, Süleyman’a doğru yürürken Süleyman onun ayaklarını ve dizlerini gördü ve çok beğendi.

Süleyman’ın yanına gelince ”Senin tahtın böyle midir?” diye soruldu. Belkıs şöyle bir göz gezdirdi. Tanır gibi oldu; ama kendi tahtı olduğuna da pek ihtimal vermedi. Kendi kendine ”Yedi odanın en kuytu yerinde olan muhafızlar tarafından sıkıca korunan tahtımı elde etmiş olamazlar herhalde?” diye düşünerek o mu, değil mi olduğunu kestiremediği için ”Sanki bu o gibi” dedi.

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 48-49-50

Hz Süleyman döneminde Belkıs’ın tahtını getiren İlahi kaynaklı bilgiyle donanmış zat kimdir? Cin, Hz Süleyman’a ”Ben, gözümün görebildiği son noktaya adım atabilirim ve onun tahtını sana getirebilirim” dedi. Hz Süleyman, ”Ben bundan daha hızlısını istiyorum” dedi. Bunun üzerine

0
hz süleyman

Loading

Çavuşkuşu, Hz Süleyman’a dönerek Belkıs’ın kendisine gelmek üzere yola koyulduğunu haber verdi. Hz Süleyman, halkını toplayarak onlara,

”Efendiler! dedi, ‘Kraliçe ve adamları itaatlerini bildirmek üzere huzurumuza gelmeden önce, hanginiz onun tahtını buraya getirebilir? (Neml 46). Çünkü onlar, bize itaatlerini bildirip bizimle barış yaptıktan sonra bizim onun tahtını almamız doğru olmaz’ dedi.

”Güçlü kuvvetli ve gözü pek bir cin, Süleyman’a, ‘Sen daha oturduğun yerden kalkmadan ben o tahtı huzuruna getirebilirim’ dedi.” (Bunu söyleyen cinin adı Amr idi. Süleyman (a.s), öğleye kadar makamında insanlar arasında hüküm verirdi.)

Sonra ekledi:

”Çünkü ben bunu en mükemmel şekilde yapabilecek bir güç ve beceriye sahibim. Tahtın üzerindeki inci, mücevharat, zümrüt, altın ve gümüşleri çalmayacağıma da sizi temin ederim.”

Cin öylesine büyük bir beceriye sahipti ki gözünün görebildiği son noktaya adım atabiliyordu. Bundan dolayı Süleyman’a ‘‘Ben, gözümün görebildiği son noktaya adım atabilirim ve onun tahtını sana getirebilirim” dedi.

Hz Süleyman, ”Ben bundan daha hızlısını istiyorum” dedi. Bunun üzerine ”İlahi kaynaklı bilgiyle donanmış bir zat ‘Ben ( Rabbime dua eder, sıkıntımı ona arz ederim. Rabbimin kitabına bir göz atarım ve) sen gözünü açıp kapayıncaya kadar onu sana getirebilirim” dedi. (Neml 47)

Kimi müfessirlere göre burada ilahi kaynaklı bilgi ile kastedilen şey , Allah’ın ism-i azamı olup bu isim ”Ya Hayy, Ya Kayyum”dur.

Bu zatın adı Asaf B. Berhiya; annesinin adı Batura idi ve İsrailoğulları’ndandı. Allah’ın ism-i azamını – en yüce ismini- biliyordu. ”Gözünü açıp kapayıncaya kadar” sözü, ”görebildiğin en uzak şey sana gelinceye kadar…” anlamındadır.

Hz Süleyman (a.s) ona ”Bunu yapabilirsen bileğin bükülmez senin; ama eğer yapamazsan beni cinlerin ağzına sakız edersin. Ben ki cinlerin ve insanların efendisiyim” dedi. Bunun üzerine Asaf b. Berhiya, kalkıp abdest aldı. Allah’a secde etti ve ism-i azamı okuyarak; yani ”Ya Hayy, Ya Kayyum” diyerek dua etmeye başladı.

Ali b. Ebu Talib’in şöyle dediği nakledilmiştir:

”İsm-i azam, kendisi anılarak dua edildiğinde, Allah’ın kesinlikle kabul buyurduğu ve bir şey istendiğinde mutlaka verdiği isimdir. Bu isim ‘Ya ze’l-celali ve’l ikram’dır.”

Asaf duasını eder etmez Belkıs’ın tahtı yerin içine girdi ve Süleyman’ın tahtının yanında beliriverdi.

Rivayete göre, Belkıs’ın tahtı, Süleyman oturduğunda ayağını üzerine koyduğu tahtının hemen altında ortaya çıktı. Cinler, tahtın geldiğini görünce Hz Süleyman’a ”Asaf’ın tahtı getirmeye gücü var da Belkıs’ı getirmeye yok mu?” dediler. Bunun üzerine Asaf, ”İsterseniz onu da getireyim” dedi.

Her neyse, taht geldikten sonra Süleyman’ın emriyle billurdan dümdüz bir zemin yapılıp altı su ile dolduruldu ve içine balık atıldı. Öylesine şeffaftı ki üstünden bakıldığında suyun içindeki balıklar görünüyordu.

Bir başka rivayete göre ilahi kaynaklı bilgiyle donanmış olan kişi, Hz Süleyman’ın atlarının seyisi olan Dabbe b Edd. idi.

Bir başka rivayete göre ise bu Hızır’dı.

”Hz Süleyman kraliçenin tahtını yanı başında görünce şöyle dedi: ‘İşte bu da bana Rabbimin bir lütfudur ve bu lütuf şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğimi sınamak içindir.’

Böyle der demez Rabbine şükretmeye yöneldi ve şöyle dedi: ‘Bakın her kim Allah’a iman ve itaat üzere şükrederse gerçekte kendi iyiliği için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse şunu iyi bilmelidir ki Rabbim kimsenin şükrüne muhtaç değildir (Neml 40); yani kimsenin cezasını vermekte acele etmez.”

Abdulkadir Geylani -Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 46-47

Musa aleyisselam bir derviş görmüş. Derviş, giyeceği olmadığından kendisini kumun içine sokmuş imiş. Derviş: ”Ey Musa, dua et de Allah bana biraz dünyalık versin. Yoksulluktan ve takatsizlikten canım çıkacak.”  Hazreti Musa, dua etmiş ve Allah o fakire istediği dünyalığı vermiş. Birkaç gün sonra Hazreti Musa,

0

Loading

Musa aleyisselam bir derviş görmüş. Derviş, giyeceği olmadığından kendisini kumun içine sokmuş imiş.

Derviş: ”Ey Musa, dua et de Allah bana biraz dünyalık versin. Yoksulluktan ve takatsizlikten canım çıkacak.” 

Hazreti Musa, dua etmiş ve Allah o fakire istediği dünyalığı vermiş.

Birkaç gün sonra Hazreti Musa, münaacattan dönerken bir kalabalık görmüş. O adamı yakalamışlar, halk da başına üşüşmüş, orada toplanmış. Hazreti Musa keyfiyeti sorunca demişler ki:

”Şarap içip sarhoş oldu, kavga etti ve bir adamı öldürdü. Şimdi de onu kısasa götürüyorlar.”

Miskin kedinin kanadı olsaydı, serçenin tohumunu yeryüzünden kaldırırdı.

Bazi acizler ellerine kudret geçer geçmez, kalkıp acizlerin kollarını bükerler.

Hazreti Musa, Hak Teala’nın hikmetini bir kere daha anladı ve huzur-ı İlahide yaptığı cür’etten dolayı af talep edip, şu ayeti okudu:

”Eğer Allah, kullarına lüzumundan fazla rızık verseydi, yeryüzünde ne azgınlıklar yapardı” (Şura 27)

Ey mağrur kişi! Seni ne azdırdı ki, tehlikeye düşüp sonunda helak oldun.

Alçak kimse bir makama geçer, altın ve gümüş sahibi olursa başına tokat ister.

Sadi Şirazi – Gülistan

Sasani hükümdarı Nuşirevan’ın Veziri’nin akıl dolu cevabı

0
Sarı Modern Bilim Haber Manşeti Instagram Gönderisi 2023 10 24T201930.531

Loading

Büyük Emir’e hizmette kusur edişimin sebebini, Sasani hükümdarlarından Nuşirevan’ın veziri Büzürgmehr’in bir sözüyle arzetmek isterim:

Hind hükemasından bazıları, Büzürgmehr’in meziyetleri mevzuunda görüşüyorlarmış. Sonunda kendisinde ancak şu tek kusuru bulabilmişler:

Ağır ağır ve düşüne düşüne konuşuyor ve çok duraklıyor. Dinleyenler de, sözün arkası gelsin diye bir hayli bekliyorlar.

Büzürgmehr, kendisi hakkında söylenen bu sözleri ve verilen bu hükmü duyunca, şöyle demiş:

Ne söyliyeyim, diye baştan düşünmek, niçin söyledim diye sonunda pişman olmaktan yeğdir (daha iyidir).

Sadi Şirazi – Gülistan

Abdulkadir Geylani’nin duası

0

Loading

”Yoldan çıkmış şeytandan, kötü düşüncelerden, nefsin dürtülerinden, insanların ve cinlerin tuzaklarından, ikiyüzlülükten, kendini beğenmekten, Allah’a şirk koşmaktan, kalbimde doğan kötü huylardan, nefsimi tehlikelere düşüren her türlü dünyevi arzu ve hazdan, bedenimi ateşlere düşürecek bid’at, sapıklık ve isteklerden, kalbimi yücelmiş kalplerden alıkoyan her türlü söz, fiil ve amaçtan, ahlaksızlıktan, nefsine uyan inasanlardan, yoldan çıkmış heva ve heves sahiplerine uymaktan Arş’ın ve Kürsi’nin Rabbine sığınırım.

Kendisine itaati terk ettiğimde alacağı intikamdan, merhamet sahibi Rabbime sığınırım. O bana şah damarımdan daha yakındır.

Kendisine karşı gelenlere öfkelendiğinde celallenmesinden yine Allah’a sığınırım. Kendisine isyan eden varlıkları kıyamet gününde kıskıvrak yakaladığında heybet ve azametinden Allah’a sığınırım.

Denizde ve karada günah perdesini kaldırmasından, kökü ve dalı unutmaktan, yoldan çıkmaktan, yanlışa meyletmekten, böbürlenip büyüklenmekten, O’na itaat etmeyi, yakınlaşmayı ve iyilik etmeyi terk etmekten, yalan yere yemin etmekten, ettiğim yemini bozmaktan, kötü sondan ve bütün iyiliklerimi kaybedip meteliksiz kalmaktan ve ölümün beni kötü bir halde iken yakalanmasından Allah’a sığınırım.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 33-34

Hz Muhammed (sav) buyuruyor: 7 tür İblis vardır ve görevleri şunlardır:

0

Loading

Hz Aişe’nin şöyle söylediği nakledilmiştir:

Sahabeden bir grup, bir akşam Allah Rasülü’nün yanına gelmek üzere toplandılar. Onlar arasında Ebu Bekir, Osman, Ali, Selman ve Ammar b Yasir (r.a) vardı. Allah Rasülü onları karşılamak için dışarı çıktı. Ateşi vardı ve boncuk boncuk terliyordu. Alnını silerek üç defa ”Lanet olasıca! Allah lanet etsin ona” buyurup başını yere eğdi. Ali (r.a) ” Anam babam sana feda olsun! Sen demin kime lanet ettin” dedi. Hz Peygamber şöyle cevap verdi:

‘Tabii ki hayırsız İblis’e, Allah’ın düşmanına. Kuyruğu arkasına girdi de yedi yumurtası oldu. İşte onlar, İblis’in insanoğlunu baştan çıkarmakla görevli oğullarıdır.

Birincilerinin adı Müdhiş olup alimleri türlü türlü arzu ve isteklere sevk etmekle görevlidir.

İkincilerinin adı Hadis olup namazdan alıkoymakla görevlidir. İnsanlara namazı unutturur, onları çerçöple oyalar; esneme ve uyuklama verir. Uyuklayan kişiye ”Uyudun sen” dediklerinde o ”Yok yahu ne uyuması!” diyerek ona abdestsiz namaz kıldırır. Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki! Namazı kılıp bitirir bitirmesine de bırakın yarısını ve dörtte birini, onda bir sevabını bile elde edemez. Kazandığı günah da cabası.

Üçüncülerinin adı Zelenbur olup çarşı pazarla görevlidir. Çarşı esnafını eksik tartmaya, alışverişte yalan söylemeye, sattığı eşyayı allayıp pullamaya ve malını elinden çıkarabilmek için her yola başvurmaya teşvik eder.

Dördüncülerinin adı Betr olup da, başı dara düşen kimseyi yaka yırtmaya, yüz tırmalamaya, çevresindeki kişilere ve eşyaya zarar vermeye ve ”yazıklar olsun” türünden dualara teşvik eder. Böylece darlık ve sıkıntıdan elde edeceği sevabın önüne geçer. 

Beşincilerinin adı Menşüt olup yalan haberlere, laf taşımaya, birbirine karşı övünüp birbirini küçük görmeye teşvik etmekle görevlidir. İnsanlar ise bunları yaparak günah kazanırlar.

Altıncılarının adı Vasim olup zina ile görevlidir. Erkek ve kadınları birbiriyle zina etmeye teşvik eder.

Yedincilerinin adı Aver olup hırsızlıkla görevlidir. Hırsıza ”Bu, senin işini görür. Borcunu ödeyip açığını kapatırsın, ardından da tövbe ediverirsin” diye vesvese verir.”

Mümine yakışan, her zaman şeytana karşı uyanık olmak ve hiçbir işinde kendini şeytandan güvende bilmemektir.

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadislerden Öğütler – Sayfa 27

Allah’a sığınmak hakkındaki hadisler

0

Loading

Allah Rasulu (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

”Bir kez Allah’a sığınan kişiyi Allah o gün bitinceye kadar koruması altına alır.”

Bir başka hadiste ise şöyle buyurmuştur:

”Günah kapılarını Allah’a sığınmak suretiyle kapayın; kulluk kapılarını ise Besmele ile açın.”

Şöyle denilmiştir:

”İblis, mümini baştan çıkarmak için her gün üç yüz altmış asker görevlendirir. Mümin, Allah’a sığınınca Allah onun kalbine üç yüz altmış kez bakar ve her bakışı ile İblis’in askerlerinden biri ölür.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadis Sohbetleri

İstiaze ne demektir?

0

Loading

”Maazallah”, Allah’a sığınıyorum, O’nun koruması altına giriyorum” demektir. Kul, böyle diyerek şeytanın şerrinden, vesvesesinden korunmak için Allah’tan korunma talebinde bulunmuş olur. Kuran’a sığınmak ise onunla şifa bulmayı istemektir.

Şöyle denilmiştir:

İstiaze, Allah’a sığınmak demektir. Allah, Meryem’in annesi Hanne’nin ağzından şöyle buyurmuştur: ”Rahmetinden kovulan şeytana karşı onu da, soyunu da sana emanet ediyorum, Sen onları şeytanın şerrinden muhafaza buyur.” (Ali İmran 36)

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadis Sohbetleri – Sayfa 20

Allah (c.c) onların putlara bakışını şöyle ifade etmiştir: ”Biz bunlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz,” (Zümer 3) derler. Onlar putlar hakkında şöyle diyorlardı:

0

Loading

Allah (c.c) onların putlara bakışını şöyle ifade etmiştir:

”Biz bunlara sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz,” (Zümer 3) derler.

Onlar putlar hakkında şöyle diyorlardı:

”Putlar, tertemiz birer varlıktır ve hiçbir günahları yoktur. Bu sebeble krallara veya meleklere kulluk edilmektense bunlara kulluk edilmesi daha yeğdir; çünkü bunların (yani kralların) günahları ve ruhları vardır.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadis Sohbetleri – Sayfa 3