Ana Sayfa Blog Sayfa 2

Bir gün Şeyh Merkez Efendi, seccadesini sermiş namaz kılmakta idi. Başını seccadeye koyduğu zaman yerin altından bir ses:

0

Bir gün Şeyh Merkez Efendi, seccadesini sermiş namaz kılmakta idi. Başını seccadeye koyduğu zaman yerin altından bir ses:

”Ya Şeyh! Ben burada yedi bin yıldır kırmızı renkli, sedef lezzetli hayat pınarıyım. Emrinle yeryüzüne çıkmaya hazırım. Beni Cenab-ı Hak humma hastalığına yakalananlara şifa olarak halk etti. Elbette sen beni bu hapisten kurtaracaksın,” diye yalvarmaya başlar.

Şeyh Merkez Efendi müridlerine:

”Gelin ahbaplar, şu seccadenin bulunduğu yerde bir kuyu kazalım,” der ve ”Bismillah” diyerek yere ayağını hızlıca vurur.

Etrafında bulunan bütün sadık dervişleri başına üşüşür ve oraya bir kuyu kazılır.

Merkez Efendi Kuyusu diye anılan o kuyudan her kim her sabah aç karnına besmele çekerek içerse humma hastalığından şifa bulurmuş.

Şimdi hala aynı kuyu durmaktadır.

Osmanlı’dan Hikayeler

Osman Gazi adama ”Bac nedir?” diye sordu. Osman Gazi ”Bu Allah buyruğu mudur, peygamber sözü müdür yoksa hükümdarlar kendileri mi uydurmuştur?” diye sorunca adam:

0

Osman Gazi Yenişehir’i merkez seçerek orada oturdu. Gazilere evler verdi, şehri imar etti. Bir gün Germiyan ilinden birisi Osman Gazi’nin huzuruna çıkıp Yenişehir pazarının bac’ının (vergisinin) kendisine satılmasını istedi.

Osman Gazi adama ”Bac nedir?” diye sordu. Adam da ”Pazara yük getirenlerden alınan akçedir (paradır).” diye izahta bulundu. Osman Gazi ”Pazara gelenlerden alacağın mı var ki onlardan akçe alırsın?” deyince, adam bunun bir adet olduğunu ve her vilayette padişah için yükten akçe alındığını söyledi.

Osman Gazi ”Bu Tanrı buyruğu mudur, peygamber sözü müdür yoksa hükümdarlar kendileri mi uydurmuştur?” diye sorunca adam: ”Eskiden beri hükümdar töresidir.” cevabını verir. Osman Gazi kızarak: ‘‘Yürü adam, buralarda durma, sana zararım dokunur. Bir kişi ki malını kendi eliyle kazanmış, bana ne borcu olsun ki? Bana neden bedavadan pay versin?” dedi.

Bu sırada Osman Gazi’nin yanında bulunanlar ona şu izahatta bulundular: ‘‘Ey Han! Bu, pazarı bekleyenler için adettir, onlara akçe verirler ki onların da emekleri boşa gitmesin.” deyince Osman Gazi: ”Kim ki pazarda bir yükü satarsa iki akçe versin eğer ki yük satmazsa hiçbir akçe vermesin.” diyerek ilk kanununu koymuş oldu.

Padişah Kıssaları

1246 yılında yapılan büyük kurultayda Güyük, kurultaya katılmayan Batu’nun muhalefetine rağmen büyük han olarak seçildi. Bu sırada Papa’nın elçisi Plano Carpini de Karakurum’da bulunuyordu. Nitekim o Güyük’ün Papa’ya hitaben yazdığı ve

0

1246 yılında yapılan büyük kurultayda Güyük, kurultaya katılmayan Batu’nun muhalefetine rağmen büyük han olarak seçildi. Bu sırada Papa’nın elçisi Plano Carpini de Karakurum’da bulunuyordu.

Nitekim o Güyük’ün Papa’ya hitaben yazdığı ve ondan Moğol İmparatorluğu’na itaat etmesini talep ettiği mektubu Vatikan’a ulaştırdı.

Güyük Han’ın iktidarı fazla uzun sürmedi. Zira 1248 yılında vefat etti.

Dul eşi Oğul Kaymiş naip olarak 1251 yılına kadar yönetimi üstlendi ve oğlu Kuça’yı tahta çıkarmaya çalıştı.

Türklerin Tarihi

Cengiz Han’ın torunu Kubilay Han’ın korkunç donanması Japonya’da nasıl kayboldu?

0

Kubilay Han döneminde Uzakdoğu’da önemli askeri faaliyetler icra edildi. 1268 ve 1271 yıllarında Japonya kralından Moğol hakimiyetini tanıması talep edildi. Japonların Moğol hakimiyetine karşı direnmesi üzerine 1281 yılında Moğol, Çinli ve Korelilerden oluşan büyük bir orduyla Japonya’ya çıkartma yapıldı.

Moğol ordusu Japonları yenilgiye uğrattıysa da tayfun çıkmasından dolayı Kore-Çin donanması yok olunca büyuk zayiatla geri çekilmek zorunda kaldılar.

Bu mağlubiyete rağmen Kubilay Han 1288’de Annam Krallığı ile Çampa Krallığı (Vietnam)’nı vergiye bağladı. 1293’te Endonezya, 1294’te de Kimmer Krallığı ile Birminya Moğol hakimiyetini tanıdı. Aynı yıl Kubilay Han vefat etti.

Marco Polo’nun deyimiyle o ”Adem’den bugüne kadar yeryüzüne gelmiş geçmiş insanların, ülkelerin ve hazinelerin en kudretli adamı” idi.

Türklerin Tarihi

450 kişilik ticaret kervanının yağmalandığını duyan Cengiz Han nasıl intikam aldı?

0

Tarihe Otrar faciası olarak geçen ve 450 kişilik Cengiz Han’a bağlı ticaret kervanının Harzemşahlar Devleti’nin Otrar Valisi tarafından katledilmesi hadisesi adeta batı seferini fitilleyen ateş oldu.

Cengiz Han’ın tazminat ve Otrar valisinin kendisine teslim edilmesi talepleri Muhammed Harzemşah tarafından reddedildi. Ayrıca Harzemşah’a göndermiş olduğu elçilerden biri öldürüldü.

Buna rağmen soğukkanlılığını muhafaza eden Cengiz Han öncelikle Harezmşahlar Devleti ile Moğol İmparatorluğu arasında yer alan Karahıtay İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmakla işe başladı.

Nitekim Cengiz Han’ın ünlü noyanlarından Cebe’nin komutasındaki Moğol ordusu 1218 yılında Karahıtayları mağlup ederek bu devleti yıktı. Daha sonra 1219 yılında Cengiz Han yönetimi altındaki 200.000 kişilik Moğol ordusu ile Harezmşahlar Devleti üzerine başlattığı seferle bir yılı aşkın bir sürede Otrar, Buhara, Semerkant, Hocend, Ürgenç gibi İslam doğusunun mühim ticaret ve kültür merkezlerini ele geçirerek tahrip etti.

Türklerin Tarihi

Ve kibirli İmparator Romen Diyojen, Sultan Alpaslan’a esir düştü. Alpaslan çadırına aldırdı, Romen Diyojen’i… Sordu: -Beni yakalasaydınız ne yapardınız? Romen Diyojen, utana sıkıla cevap verdi:

0

Bizans İmparatoru Diyojen (Romanos Diogenes), Türkleri Anadolu’dan atmak için ordusuyla Malazgirt Ovasına doğru yürüyordu. Parayla asker toplamış, Hıristiyanlığın en büyük lideri sayılan Papa’dan yardım görmüştü. Kibirliydi. Ordusu yürürken uzun uzun baktıktan sonra gülüyor ve etrafındakilere:

-Dünyada benim ordum kadar kuvvetli bir ordu olabilir mi, diye soruyordu.

Etrafındakiler de gülüşüp cevap veriyorlardı:

-Asla İmparator Hazretleri! Siz ve ordunuz, Alparslan’ı dize getireceksiniz.

-Öyle olacak. Alpaslan’ı atımın kuyruğuna bağlayıp sürükleyeceğim veya demir kafes içinde diyar diyar gezdireceğim!

1071 yılı Ağustosunun yirmibeşinci (Cuma) günü iki ordu Malazgirt Ovasında karşılaştı.

Alpaslan’ın ordusu, düşman ordusunun dörtte biri kadardı. Fakat perva etmiyorlar, düşmanı yenmek ve Anadolu’yu ”ebedi yurt” edinmek için savaşacaklarını biliyor. Allah’a güveniyorlardı.

Borular öttü, kösler vurdu, kılıçlar çekildi, atlar kişnedi.

Tekbir sesleri Malazgirt Ovasını uzun süre çınlattı. Savaş oldu, zafer Müslümanlara güldü. Ve kibirli İmparator Romen Diyojen, Sultan Alpaslan’a esir düştü.

Alpaslan çadırına aldırdı, Romen Diyojen’i… Sordu:

-Beni yakalasaydınız ne yapardınız?

Romen Diyojen, utana sıkıla cevap verdi:

-Ya atımın kuyruğuna bağlar sürüklerdim veya bir demir kafese kilitleyip diyar diyar gezdirirdim.

Tekrar sordu:

-Benim, size ne yapacağımı sanıyorsunuz?

-Ya boynumu hemen vurduracaksınız yahut da benim size yapmayı tasarladığım gibi demir kafese kapatıp şehir şehir dolaştıracak ve zaferinizle övüneceksiniz.

Sultan Alpaslan, yanındakilere döndü. İmparator’u işaret ederek,

-İşte aramızdaki fark, dedi.

Sonra tekrar İmparator’a baktı:

-Sizi serbest bırakacağım İmparator…

Romen Diyojen dondu kaldı. Verecek hiçbir cevap bulamadı. Yutkundu ve olduğu yere çöktü.

-Ne kadar büyük olduğunuzu şimdi anlıyorum” diyebildi.

İşte biz böyleydik!

Halk, birbirine zulüm ettiği zaman Allah onlara zalim bir hükümdar gönderir. Şu olay buna bir örnektir. Bir gün Haccac b. es-Sekafi’ye bir mektup gönderildi. Mektupta:

0

Halk, birbirine zulüm ettiği zaman Allah onlara zalim bir hükümdar gönderir. Şu olay buna bir örnektir.

Bir gün Haccac b. es-Sekafi’ye bir mektup gönderildi. Mektupta: ”Ey Haccac! Allah’tan kork! O’nun kullarına zulmetme. Bütün bu yaptıkların zulümdür!” yazılıydı. Bunun üzerine Haccac minbere çıktı ve fasih bir dille şunları söyledi:

”Ey insanlar! Allah, sizin yaptıklarınız sebebiyle beni başınıza musallat etti. Ben ölsem dahi siz bu kötü fiillerinizden dolayı zulümden kurtulamazsınız; çünkü Allah benim emsallerimden çokça yaratmıştır. Ben olmasam, benden daha kötüler gelecektir.”

İmam Gazali – Kalplerin Keşfi

İskender, Aristo’ya sorar: ”İdareci için adalet mi daha önemlidir, yoksa cesaret mi?” Aristo:

0

İskender, Aristo’ya sorar: ”İdareci için adalet mi daha önemlidir, yoksa cesaret mi?” Aristo: ”Adalet olduğu zaman cesarete gerek kalmaz” der.

Sokrat: ”Bu dünya adaletle ayaktadır; zulüm geldiği zaman varlığı düşünülemez” demiştir.

Büzürcmihr’e: ”İdarecinin büyüklük ve kudreti nasıl belli olur?” diye sorulunca şöyle demiştir: ”Şu üç şeyle belli olur:

1- Etrafını korumak ve sınırların muhafazasıyla.

2- Alimlere ikramda bulunmak ve tazim göstermekle.

3- Fazilet sahibi insanları sevmekle.

İmam Gazali – Yöneticilere Altın Öğütler

Fatih Sultan Mehmed torunu Yavuz Sultan Selim’i rüyasında nasıl gördü?

0

İstanbul’da  bu haberi işiten Fatih Sultan Mehmed Han, torunu için dualar etti ve ”Lala Selim’i çok sevdim” buyurdu.

Ertesi gün sabahleyin, Sultan Fatih lalasına gece gördüğü rü’yayı anlattı:

”Kendimi bir derya içinde gördüm. Yanımda oğlum Bayezid de vardı. Bir ara, deryanın karşı tarafından bir güneş doğdu. Güneş önce beni, sonra da Bayezid’i aydınlattı. Sonra yedi güneş daha doğdu.”

Fatih’in lalası rü’yayı; ”Cenab-ı Hak hayıra getirir inşaallah sizden sonra yerinize oğlunuz Bayezid’in sultan olacağını, ondan sonraki padişahın yedi şöhretli kimseye galip gelerek, müslümanları bir bayrak altında toplayacağını umarım” diyerek ta’bir etti.

Yavuz Sultan Selim

Yavuz Sultan Selim gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:

0

Yavuz Sultan Selim gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:

”Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin.”

Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz’un mührüyle mühürlendi. Yavuz, büyük bir tevazu sahibi idi.

Yavuz Sultan Selim

Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında, Sultan Selim Han’ın türbesinde vazife yapan bir türbedar çok fakir idi. Sultan Selim Han’ın büyük bir evliya olduğunu öğrenmişti. Fakat yıllardır bu türbede vazife yaptığı halde, hiçbir kerametini görmemişti. Bir gün kabre karşı durup, Selim Han’a hitaben;

0

Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında, Sultan Selim Han’ın türbesinde vazife yapan bir türbedar çok fakir idi. Sultan Selim Han’ın büyük bir evliya olduğunu öğrenmişti. Fakat yıllardır bu türbede vazife yaptığı halde, hiçbir kerametini görmemişti. Bir gün kabre karşı durup, Selim Han’a hitaben;

”Evliyadan olduğunu duydum. Yıllarca türbedarlığını yapıyorum, hala yoksulluk içindeyim” dedi.

Sultan Selim Han ,o gece zamanın sultanı Abdülhamid Han hazretlerine rü’yada görünerek, durumu bildirdi. Padişah, o türbedarı sarayına çağırdı ve türbedeki durumları sordu. Türbedar dünkü söylediği sözleri hatırlayarak, Abdülhamid Han’ın hadiseden haberdar olduğunu sezdi ve söylediklerini tekrar etti.

Bunun üzerine Sultan Abdülhamid Han, o türbedara ihsanlarda bulundu ve maaşını artırdı.

Yavuz Sultan Selim

Yavuz Sultan Selim Hz. rüyasında gören Abdülhamid Han’a Yavuz Sultan Selim ne dedi?

0

Sultan 2. Abdülhamid Han zamanında, Sultan Selim Han’ın türbesinde vazife yapan bir türbedar çok fakir idi. Sultan Selim Han’ın büyük bir evliya olduğunu öğrenmişti. Fakat yıllardır bu türbede vazife yaptığı halde, hiçbir kerametini görmemişti. Bir gün kabre karşı durup, Selim Han’a hitaben;

”Evliyadan olduğunu duydum. Yıllarca türbedarlığını yapıyorum, hala yoksulluk içindeyim” dedi.

Sultan Selim Han ,o gece zamanın sultanı Abdülhamid Han hazretlerine rü’yada görünerek, durumu bildirdi. Padişah, o türbedarı sarayına çağırdı ve türbedeki durumları sordu.

Türbedar dünkü söylediği sözleri hatırlayarak, Abdülhamid Han’ın hadiseden haberdar olduğunu sezdi ve söylediklerini tekrar etti. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid Han, o türbedara ihsanlarda bulundu ve maaşını artırdı.

Yavuz Sultan Selim

Memlük Sultanı Tumanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı’nı kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim’in

0

Memlük Sultanı Tumanbay çok büyük çabalarla yaptığı savaş hazırlıklarına rağmen 22 Ocak günü Ridaniye Savaşı’nı kaybetmekte olduğunu anlayınca en cesur askerleri ile bir birlik kurup Osmanlı komut merkezine bir baskın düzenledi. Sultan Selim’in otağı sandığı Veziriazam’ın çadırına girdi ve Veziriazam Hadım Sinan Paşa öldürüldü.

Bu suikast baskınında istenen hedefi bulamaması sonucu, Tumanbay savaş alanından kaçtı. Böylece 22 Ocak 1517’de Ridaniye Zaferi kazanılmış oldu. Fakat bu savaş çok zayiatli geçmiş ve her iki taraf da 25.000 kadar asker kaybetmiştir.

24 Ocak 1517’de Kahire alınmıştır. 4 Şubat 1517’de Yavuz törenle Kahire’ye girmiş ve Mısır Memlükleri’ne bağlı Abbasi halifeliğine son vermiştir.

Yavuz Sultan Selim

Yavuz Sultan Selim Memlük Ordusunu El-Mukaddam Dağının etrafını dolaşarak nasıl bozguna uğrattı? – Mercidabık Savaşı’ndan sonra Memlük Devleti’nin başına geçen Tomanbay Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini de

0

28 Ağustos 1516’da Halep’e giren Yavuz Sultan Selim hiçbir direnmeyle karşılaşmadan şehri almıştır. Hama, Humus ve Şam aynı şekilde teslim olurken, Lübnan emirleri de Osmanlı hakimiyetini kabul etmiştir. 21 Aralık, 1516’da Sadrazam Sinan Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Han Yunus Savaşında Canberdi Gazali’yi yenmiş, böylece Filistin yolu açılmıştır.

Yolunu devam eden Yavuz 30 Aralık 1516’da Kudüs’e girmiş ve Kudüs’deki kutsal yerleri ziyaret etmiştir. Osmanlı ordusu 2 Ocak 1517’de Gazze’ye girmiştir.

Mercidabık Savaşı’ndan sonra Memlük Devleti’nin başına geçen Tomanbay Osmanlı hakimiyetini kabul etmediği gibi barış teklifi için gelen Osmanlı elçisini de öldürtmüştür. Tomanbay, Venediklilerden top ve silah alarak Ridaniye’de kuvvetli bir savunma hattı kurmuştu. Yavuz Sultan Selim, ordusuyla birlikte Sina Çölü’nü 5 gün içinde şimdiki tank hızıyla geçerek, Ridaniye’de Memlük ordusu ile karşılaşmıştır. Hemen sahil yolunu bırakıp güneye şina çölüne doğru yönelip, hızla yol alıp Memlük Ordusu’na, El-Mukaddam Dağının etrafını dolaşarak güneyden saldıran Yavuz Sultan Selim, bu menevra sayesinde Memlük Ordusu’nun yönleri sabit olan toplarını etkisiz hale getirmiştir.

Yavuz Sultan Selim

Adil Hükümdar Nuşirevan’ın Veziri Büzürcmihr’e: ”Ahmak insanlara nasıl edep verilir?” diye sorulunca; şu cevabı verir:

0

Büzürcmihr’e: ”Ahmak insanlara nasıl edep verilir?” diye sorulunca; şu cevabı verir: ‘‘Çok çalışmalarını emredip meşakkatli işlerde koşturulurak. Böyle yapılırsa, boş işlere harcayacak vakit ve imkan bulamazlar.”

Kendisine: ”Hafif meşrep ve düşük karakterli insanlar nasıl terbiye edilir?” diye sorulunca: ”Hor ve hakir görülerek. Böyle yapılırsa, kıymetlerinin düşük olduğunu anlarlar” cevabını verir.

”Ya boş gezenler nasıl terbiye edilir?” diye sorulunca da: ”ihtiyaçlarını görecek bir işle meşgul edilerek” cevabını vermiştir.

İmam Gazali – Kalplerin Keşfi

Sokrat demiştir ki: ”Beş şey insanı helake götürür:

0

Sokrat demiştir ki:

”Beş şey insanı helake götürür:

Dostların aldatması,

alimlerden yüz çevirmek,

kendi seviyesinde olmayanların karşısında kibirlenmek,

şehvetine uymak.”

Yöneticilere Altın Öğütler – İmam Gazali

Tuğrul Bey’in eşi Altuncan Hatun savaşarak Tuğrul Bey’i nasıl kurtardı? İbrahim Yınal’ın ikinci isyanı sırasında yaptıklarıyla Selçuklu tarihinin seyrinin değişmesini engellemiştir. Öyle ki eşi,

0

Tuğrul Bey’in eşidir. Daha öncesinde Harizmşah ile evli olan Altuncan Hatun’un bu evlilikten Anuşirevan adlı bir oğlu olmuştur. 1041 yılında Tuğrul Bey ile evlenmiştir.

İbrahim Yınal’ın ikinci isyanı sırasında yaptıklarıyla Selçuklu tarihinin seyrinin değişmesini engellemiştir. Öyle ki eşi, asi kardeşi tarafından Hemedan’da kuşatıldığında Vezir Amidülmük el-Kündiri, Sultan’a yardım göndermek yerine Altuncan Hatun’un ilk eşinden olma Anuşirevan’ı tahta çıkarmak istemişti.

Ancak Hatun eşine sadık kalarak oğlunu hapsetmiş ve veziri kaçmak zorunda bırakmıştır.

Sonrasında Bağdat’ta emri altında bulunan Türkmenlerle birlikte Tuğrul Bey’i kurtarmak üzere bizzat harekete geçmiştir. Neticede Sultan, eşinin ve yeğenlerinin yardımıyla iktidarını korumayı başarmıştır.

Selçuklu Sultanları

Tuğrul Bey kimleri fillere çiğnetti? Diğer taraftan yeri geldiğinde sertlik göstermekten de kaçmamıştır. Nitekim 1058 senesinde Selçukluların eski Bağdat Şahnesi Arslan Besasiri ile birlik olup Selçuklu askerlerine

0

O bir idareci olarak halka adaletli davranmak hususunda büyük dikkat göstermiştir. Hatta ağabeyi Çağrı Bey’in, 1038 yılında zapt ettikleri Nişabur’u yağmalamak isteğini kendi canını ortaya koyarak engellemiştir.

Yine 1055 senesinde Bağdat’a geldiğinde askerini şehirdeki evlere dağıtmak yerine derhal Medinetü’t-Tuğrul adlı bir şehir inşasına başlamış ve buraya yerleştirmiştir.

Diğer taraftan yeri geldiğinde sertlik göstermekten de kaçmamıştır. Nitekim 1058 senesinde Selçukluların eski Bağdat Şahnesi Arslan Besasiri ile birlik olup Selçuklu askerlerine kötü muamelede bulunan Musullu asileri ibret-i alem için fillerin altında çiğnetmiştir.

Tuğrul Bey, Selçukluların alametifarikası olan ok ve yayını yanından hiç ayırmazdı. Onun adına basılan altın parada da ok ve yay simgesi bulunmaktadır.

Selçuklu Sultanları

Bursa’yı işgal eden Yunan ordusunun başında bulunan Venizelos’un oğlu Sofokles Osman Gazi’nin türbesine giderek sandukayı tekmeleyip:

0
8 Temmuz 1920: Venizelos’un Oğlu Osman Gazi’nin Sandukasını Tekmeledi.
Bursa’yı işgal eden Yunan ordusunun başında bulunan Venizelos’un oğlu Sofokles Osman Gazi’nin türbesine giderek sandukayı tekmeleyip: ” Kalk ey koca sarıklı, koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör ! Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim!’’ diye bağırdı. Bu ibret verici olayın yaşandığında tarihler 8 Temmuz 1920’yi gösteriyordu.

Şah İsmail beslediği domuza neden Bayezid adını verdi? Sultan Bayezid’in bu yeni Safevi öğretisinin imparatorluğunda yayılmasına tahammül etmesi mümkün değildi. Aniden Anadolu’da bu sapkın öğretiye mürid olduklarından

0

Uzun Hasan’ın soyundan gelen Türkmen hükümdarların son gücünü, zaferle çıktığı Nahcivan (1501) ve Hemedan (1502) muharebelerinde kıran bu talihli fatih Şah İsmail’di. İki yıl önce (1500) Azerbaycan’ın başkenti Tebriz’i payitaht ittihaz eden bu talihli fatih, gençliğin verdiği güçle salladığı kılıcını dini fanatizmin ateşi ile birleştirdiği için Osmanlı İmparatorluğu için çok daha tehlikeli hale gelebilirdi. Zira aynı zamanda her yerde kolları olan bir tarikat olarak bilhassa Teke ve Hamid sancaklarında olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nda sayısız taraftarı olan kendi öğretisinin de başı idi.

Sultan Bayezid ve Şah İsmail arasında çok geçmeden açık bir düşmanlığa dönüşen gergin ilişkilerin sebebi bu idi. İran Türkmen devletinin 1502’de zengin ve nadir bulunan hediyelerle İstanbul’a gönderdiği ilk elçi heyeti Sultan Bayezid tarafından iyi karşılanmış olmasına rağmen, belli bir dereceye kadar kendisi de fanatik olduğundan, Sultan Bayezid’in bu yeni Safevi öğretisinin imparatorluğunda yayılmasına tahammül etmesi mümkün değildi. Aniden Anadolu’da bu sapkın öğretiye mürid olduklarından şüphelenilen bütün insanları, bilhassa alimleri tutuklattı ve bu kimseleri hemen, başta fethedilen Modon ve Koron şehirleri olmak üzere, Mora’ya ve Arnavutluk’a yerleştirmek üzere gönderdi.

Hıncını çıkartmak için Bayezid adını verdiği semiz bir domuz besleyen -en azından anlatılanlar bu yönde idi- Şah İsmail bu harekete tabii ki çok öfkelendi.

Osmanlı İmparatorluğu Tarihi

Yavuz Sultan Selim babası 2. Bayezid’i zehirletti mi? – Yahudi başhekimi aracılığıyla kendisine verdiği

0

Sultan Bayezid, yeniçerilerin şiddetli talepleri ve etkileri altına aldıkları İstanbul halkının baskıları üzerine 25 Nisan’da kendisine isyan eden oğlu lehine tahttan feragat etti. İstediği tek şey, kalan zamanlarını doğum yeri olan Dimetoka’da sessiz bir inzivaya çekilip yaşamaktı. İsteği kabul edildi ama yerine getirilemeyecekti. Zira İstanbul’da 20 gün kaldıktan sonra nihayet Dimetoka’ya gitmek üzere yola çıktığında, yolculuğunun daha üçüncü günü olan 26 Mayıs 1512’de Selim’in -en azından zamanın güvenilir tanıkları bu konuda hemfikirdir- Yahudi başhekimi aracılığıyla kendisine verdiği zehrin sonucunda hayatını kaybetti. Baba katlinin en önemli sebebi, Selim’in muhtemelen Bayezid’in kalan hazinelerle Şehzade Ahmed’i tahta geçirmeyi deneyebileceğine dair duyduğu korku idi.

Sultan Bayezid, fazla şanlı olmayan hükümdarlığının otuz birinci yılında 65 yaşında hayata veda etti. Selim, naaşını İstanbul’a geri getirtti ve babasının kendi adına inşa ettirmiş olduğu camiinin türbesinde defnettirdi.

Osmanlı İmparatorluğu Tarihi

Abaza Mehmed Paşa yakaladığı yeniçerileri neden öldürüyordu ve onlara nasıl işkence ediyordu?

0

Sultan Osman’ın kapıkulu askerleri tarafından katledilmesinin, taşradaki isyan hareketlerinin artmasında etkili olduğu kesindir. Bunlardan Erzurum Beylerbeyi Abaza Paşa daha Osman’ın katlinden evvel belki de verilen gizli bir emirle kaledeki yeniçerileri dışarı attı ve sekban askeri yazmaya başladı. Hatta Erzurum eyaletine bağlı Ahıska kalesindeki yeniçerilerden 70 kişiyi de öldürttü ve Gürcistan sınırlarını onlardan temizledi. Kethüdası Cafer’i bir miktar sekbanla Sivas’a gönderen Abaza, oradaki yeniçerilere karşı da tehdit vaziyeti aldı. Ancak bir süre Sivas’ta kalan Cafer Kethüda yeniçerileri tehdit ettiyse de onlardan kötek yedi ve Sivas’ı terk etmek zorunda kaldı. Bu gelişme üzerine çevresine 40 bin kişi toplayan Abaza Paşa Sivas’a gelmekte gecikmedi. Şehirde ne kadar yeniçeri varsa tespit ettiren Abaza, Kırkık Muslu, Hasan Çelebi ve Mahmud adlı üç namlı yeniçeriyi develer üzerinde çarmıha gerdirdi, omuzlarını delip bal mumları yerleştirdi ve bunları yakarak, ”Padişahlarına kıyan hainlerin hali budur” diyerek şehri dolaştırdı; ölmek üzerelerken yere yıkıp katlettirdi. Ardından yeniçeri, topçu, cebeci, acemi oğlan ve kuloğlu demeden bütün kapıkullarını öldürtüp evlerini bastı, mallarını sekbanlara dağıttırdı. Yanındaki sekban ve leventler işi daha da ileri götürüp İstanbul’u istila ve yağmalama sözlerini söylemeye başladılar.

Taşrada Abaza Paşa’dan başka isyan olayları da vukua geldi. Ezcümle Trablusşam Valisi Seyfeoğlu Yusuf Paşa o civardaki yeniçerileri kovarak kendine bağlı sekbanları güçlendirdi. Maraş Beylerbeyi Kalavun Yusuf Paşa da Abaza’ya destek verenlerdendi. Cahil ve cesur biri olan Abaza Paşa’nın kaleden attığı yeniçerilerden sağ kalanlar İstanbul’a gelip başlarına geleni anlatınca, Abaza Paşa görevden alınıp Sivas valiliğine atandıysa da o buna razı olmadığı gibi Kars ve Ahıska paşalarına da kalelerindeki yeniçerileri attırdı. Sultan Osman’ın katli kendisi için iyi bir isyan sebebiydi ve ona göre yeniçeriler padişah katiliydi.

4. Murad Şarkın Sultanı

Bağdat’ı işgal eden İran Şah’ı, Şah Abbas Bağdat Kadısı ve Hatibi ‘ni Hz Ömer ve Hz Ebubekir ‘e sövmeye zorladı ve onları diri diri hurma ağacına nasıl astı?

0

Bağdat Kadısı Nuri Efendi ile Ulu Cami Hatibi Mehmed Efendi’yi huzuruna getirten Şah Abbas onları Hz Ebubekir ve Hz Ömer’i sövmeye zorladı. Ellerinin çözülmesi şartıyla bunu yapabileceğini söyleyen Nuri Efendi şahın yüzüne karşı, ”Sana ve senin gibi kafirden daha kötü ebedi mel’una bin lanet!” deyip, Dört Halife ile ilgili ayet ve hadisleri okudu.

Bunun üzerine Şah Abbas kadının çenesini deldirip diri diri hurma ağacına astırdı. Daha sonra Şiilerin şikayetçi olduğu hatip efendiye de ” Senin bütün suçlarını affedeyim, ilk iki halifeye söv” teklifinde bulundu. O da ellerini çözdürdükten sonra yüksekçe bir yere çıkıp, şaha kötü sözler söylemeye başladı.

Şah Abbas onu da aynı şekilde Kadı Nuri Efendi’nin yanına astırdı ve ”Ali’yi seven birer kurşun atsın” dedi. Böylece bu iki ilmiye mensubu Kızılbaş kurşunları altında şehit oldular.

4. Murad Şarkın Sultanı

Yavuz Sultan Selim ağabeyi Korkud’u neden öldürttü? – Kaynakların naklettiğine göre kardeşinden şüphelenen Selim, Bursa’dayken ona taraftarlarının ağzından saltanata davet mektupları

0

Tam  bu sırada Manisa’da bulunan kardeşi Korkud, şehzadelerin katli dolayısıyla huzursuz olmuş, kardeşinin kendisine verdiği sözü tutmayacağı zehabına kapılmıştı. Ayrıca Korkud’un da saltanat için harekete geçeceği yolunda birtakım dedikodular yayılmaya başlamıştı. Hatta Korkud bu sıralar kardeşine bir mektup yazarak ”nifak ehlinin” boş durmayıp aleyhinde birçok asılsız haberler uydurduklarını, bunlara inanılmaması lazım geldiğini, kendisinin sadakatle hizmet etmekte olduğunu ifade etmişti.

Bu bakımdan iktidarda gözünün olmadığını vurgularcasına kardeşiyle yaptığı anlaşmaya sadık kalmak istemiş, sık sık da onu kendi durumu hakkında bilgilendirmeyi ihmal etmemişti. Hatta yanındaki kapı halkının çokluğunu dahi izah etmek mecburiyeti hissetmiş, Manisa’da bulunmasının kendisi için tehlikeli olduğunu, Şehzade Ahmed’in tasallutundan korktuğunu yazmıştı. Ayrıca sancağının değiştirilmesini bile teklif etmişti.

Kaynakların naklettiğine göre kardeşinden şüphelenen Selim, Bursa’dayken ona taraftarlarının ağzından saltanata davet mektupları yazdırarak nasıl davranacağını anlamaya çalışmıştı. Bu uydurma mektupların onun içindeki saltanat aşkını alevlendirdiği, yapılan tekliflere olumlu cevaplar verdiği, bu sevdasını anlatan mektuplar yazdığı, bunları da uydurma mektupları getiren 1. Selim’in adamına teslim ettiği ifade edilir.

Dönemin kaynaklarına rast gelinmeyen bu bilginin doğruluğu şüphelidir.

Fatih Sultan Mehmed’in daha önce yaşanan ve devleti uçurumun eşiğine getiren saltanat kavgaları dolayısıyla, devleti hanedanın çok üstünde tutma anlayışı, 1. Selim ile birlikte şimdi yeni bir merhale kazanmış oluyordu.

Bursa’da beş şehzadenin ”nizam-ı alem” için ortadan kaldırılmasından sonra 1. Selim, yine herhangi bir tehdit oluşturma ihtimaline karşı, ağabeyi Korkud’un da bertarafına karar vermişti. Avlanmak bahanesiyle yanında 10.000 kişi olduğu halde süratle Manisa dolayına geldi. Korkud’u sarayında kuşattı. Fakat Korkud, yakın adamı Piyale ile birlikte gizlice kaçmayı başardı. Amacı daha önce yaptığı gibi Mısır’a iltica etmekti.

Selim kardeşini yakalayamayınca bir süre Manisa dolayında onu arattı, sonra geri döndü. Bu sırada Korkud’un zengin kütüphanesini de İstanbul’a taşıtmıştı. Ardından yolladığı adamlarla ağabeyinin izini buldurmaya çalıştı. Korkud, Tekeili yöresinde bir mağarada saklanırken yakalandı, Bursa’ ya götürülürken gelen bir emirle Eğrigöz kasabası yakınlarında boğularak öldürüldü (12 Mart 1513). Cenazesi Bursa’ya nekledilip Orhan Gazi türbesi’ne defnedildi.

Yavuz Sultan Selim

Timur – Rum ülkesine (Anadolu’ya yöneldiğim vakit, Hz. Şeyh Yesevi hikmetlerinden bir işaret aradım ve ilk açtığım sayfada müjde veren şu dörtlüğe rastladım.

0

Menkıbenin devamında, Emir Timur’un Ahmed Yesevi’ye olan bağlılığı kendi dilinden şöyle anlatılır: ”Rum ülkesine (Anadolu’ya yöneldiğim vakit, Hz. Şeyh Yesevi hikmetlerinden bir işaret aradım ve ilk açtığım sayfada müjde veren şu dörtlüğe rastladım. Her ne zaman bir zorlukla karşılaşsanız bu dörtlüğü okuyun:

Uzun geceyi kandil gibi aydınlatan

Bir anda cihanı gül bahçesi eden

Ne zaman güç işim düşse kolay eden

Ey herkesin güçlüğünü kolay eden Allah’ım

Timur şöyle devam eder: ”Ben bu dörtlüğü ezberledim. Bayezid’in askerleri ile karşılaştığım zaman bunu 70 defa okudum, zafer hasıl oldu.”

Bu menkıbe ve sözler, Emir Timur’un Hoca Ahmed Yesevi’ye duyduğu saygıyı ve onun manevi tasarrufuna olan inancı açıkça göstermektedir.

Tarihi – Tasavvufi Menkıbeler ve Yorumları

Ahmed Yesevi’nin ölümünden sonra kerametleri devam etmiştir. Hoca Ahmed, kendisinden iki asır sonra yaşayan Emir Timur’un rüyasına girerek ona

0

Rivayetlere göre Ahmed Yesevi’nin ölümünden sonra kerametleri devam etmiştir. Hoca Ahmed, kendisinden iki asır sonra yaşayan Emir Timur’un rüyasına girerek ona Buhara’nın fethini müjdeler.

Bu işaret üzerine Buhara’yı fetheden Timur, bir nevi şükran duygusu ile, Ahmed Yesevi’yi ziyaret için Yesi’ye gelir. Ziyaretten sonra bir türbe yapılmasını emreder. Türbeye eklenen mescid, dergah, mutfak ve diğer hizmet binaları ile muhteşem bir külliye ortaya çıkar.

Türbenin ve dergahın ihtiyaçları için de, çevredeki araziyi ve Yesi’deki sulama kanallarının gelirini oraya vakfeder.

Tarihi – Tasavvufi Menkıbeler ve Yorumları

İsrailoğulları Baal adlı bir puta tapmaya başlamışlardı. İlyas Peygamber onlara Baal’i terk edip gerçek Tanrı olan Allah’a yönelmelerini bildirdi; fakat onu

0

Görünüşe göre daha Peygamber zamanında Müslümanlarca bilinen bu hikayeye göre, Allah, Hzkıyel Peygamber’in ölümünden sonra İsrailoğulları arasında fitne ve fesadın çoğalması üzerine, onlara Tevrat’ın hükümlerini hatırlatacak bir peygamber gönderdi. Bu İlyas’tı. İsrailoğulları Baal adlı bir puta tapmaya başlamışlardı. İlyas Peygamber onlara Baal’i terk edip gerçek Tanrı olan Allah’a yönelmelerini bildirdi; fakat onu şiddetle reddettiler. O da beddua ederek Allah’tan ülkeye kuraklık vermesini niyaz etti. Gerçekten tam üç yıl kuraklık oldu; halk aç kaldı. İsrailoğulları İlyas Peygamber’i bulup yalvarmaktan başka çare olmadığını gördüler; aramaya başladılar.

Ancak onların kendisini öldüreceklerinden korkan İlyas Peygamber, ihtiyar bir kadının evine saklandı. Kadının Elyasa adında hasta bir oğlu vardı. Onu iyileştirdi. Çocuk onun peygamberliğine iman ederek hizmetine girdi. Bir süre sonra İlyas Peygamber bedduasından vazgeçerek İsrailoğullarını yeniden imana davet etti. Davet bu defa kabul gördü ve İsrailoğulları puttan vazgeçtiler. Yeniden bolluğa kavuştular. Lakin bir süre geçince eskisinden beter oldular.

Onlardan bıkan İlyas Peygamber Allah’a dua ederek kendisini bu beladan kurtarmasını diledi. Allah binmesi için ona ateşten bir at gönderdi. O da yerine Elyasa’ı bırakarak ata bindi ve gökyüzüne çekilerek bir daha dönmemek üzere dünyadan ayrıldı.

Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü

Hz Ömer Halife olduğu zaman, etraftan insanlar gelip, ”Halife kimdir?” diye sorarlar, ”Koyunlar kurtlarla birlikte

0

Bir gün Resü-i Ekrem (sav) meclisinde Hz Ömer oturuyordu. Fahr-i Alem kendisine şöyle buyurdu:

-Ey Ömer! Adalet nurunu Ömer’e ver diye bana Allah’dan emir geldi. Şimdi onu sana veriyorum. Yeryüzünde adaletle hükmetmek senin nasibindir.

Hz Ömer Halife olduğu zaman, etraftan insanlar gelip, ”Halife kimdir?” diye sorarlar, ”Koyunlar kurtlarla birlikte su içiyorlar, beraber dolaşıyorlar” derlerdi. Hz Ömer o derece adalet sahibi idi ki, kimsesiz, dul kadınların suyunu kendisi getirirdi. Cariye ve hizmetçilerine yardım ederdi. Unu kendisi alıp götürürdü. Hamallara yardım ederdi. Geceleri Abdurrahman bin Avf ile kervan beklerdi.

Dört Büyük Halife – Şemsüddin Ahmed Sivasi

Nuh Peygamber’in torunu Yunan’ın soyundan gelen İskender-i Zülkarneyn, ebedi hayat veren ve insanüstü güçler kazandıran bir

0

Nuh Peygamber’in torunu Yunan’ın soyundan gelen İskender-i Zülkarneyn, ebedi hayat veren ve insanüstü güçler kazandıran bir hayat çeşmesinden söz edildiğini duyar ve aramaya karar verir. Rivayete göre Allah bunu Sam’ın soyundan birine nasip edecektir.

Zülkarneyn, halasının oğlu olup Hızır diye anılan Elyesa ile askerlerinin refekatinde yolculuğa başlar. Hayat çeşmesi, ”Karanlıklar Diyarı”ndadır. Yolda bir fırtına yüzünden Zülkarneyn ve Hızır askerlerden ayrı düşerler; bir süre sonra Karanlıklar Diyarı’na gelirler. Zülkarneyn sağa, Hızır sola giderek yollarını belirlemeye çalışırlar.

Bu sırada uzun maceralar yaşar tehlikeler atlatırlar. Günlerce yol aldıktan sonra Hızır ilahi bir ses duyar ve bir nur görür. Bunların kendisini çektiği yere gidince de orada hayat çeşmesini bulur; suyundan içer ve yıkanır. Böylece hem ebedi hayata kavuşur hem de insanüstü güçler, kabiliyetler kazanır.

Sonra Zülkarneyn’le karşılaşırlar. Zülkarneyn durumu öğrenir ve çeşmeyi ararsa da bulamaz; kaderine razı olur; bir süre sonra da ölür, işte ana hatlarıyla efsanenin İslami versiyonu da bu şekildedir.

Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü

Hz Musa ile arkadaşının yanlarına azık olarak aldıkları kurutulmuş tuzlu balık nasıl dirildi?

0

Bu ayrıntı, Hz Musa ile arkadaşının yanlarına azık olarak aldıkları kurutulmuş tuzlu balığın nasıl dirildiğine dairdir. Ne Kur’an-ı Kerim’de ne de bir teki dışında anılan hadis kaynaklarında balığın nasıl dirildiğine dair açıklama vardır. Sadece Buhari’de mevcut bir varyantta bunun sebebi açıklanmıştır. Bu hadise göre, ”Hızır’la buluşacakları o kayanın dibinde bir kaynak (ayn) vardı ki, buna ”hayat kaynağı” (aynu’l hayat) deniyordu; hiçbir şey yoktu ki, suyundan isabet etsin de dirilmesin. Balığa da bu sudan isabet etmişti.

İşte sonraki kısımlarda sözü edilecek olan meşhur mitolojik ”hayat suyu” İslam ilahiyatı kaynaklarında muhtemelen ilk defa burada rastlamaktayız.

Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü

Hz Ömer halifeliği zamanında birkaç bin askeri harbe gönderdi. Savaşa giden askerlerin evlerine adam gönderip ailesinin durumunu sordurmasını adet edinmişti. Kendisi de her gece şehri gezerdi. Bir gece şehri gezerken, bir evden bir kadın sesi işitti. Kadının sesine kulak verip dinledi. Kadın:

0

Hz Ömer halifeliği zamanında birkaç bin askeri harbe gönderdi. Savaşa giden askerlerin evlerine adam gönderip ailesinin durumunu sordurmasını adet edinmişti. Kendisi de her gece şehri gezerdi. Bir gece şehri gezerken, bir evden bir kadın sesi işitti. Kadının sesine kulak verip dinledi. Kadın:

-Halife benim kocamı savaşa gönderdi. Ben ise burada aç ve susuz kaldım. Yarın gidip halifenin kapısına çocuklarımı bırakayım, deyip ağlıyordu.

Hz Ömer kadının sözlerini dinleyince, tahammülü kalmadı. Ağlayarak eve geldi ve bir çuval unu omuzuna alıp ağlayan kadının evine götürdü. Kendi mübarek elleriyle odun yarıp ateş yaktı. Su getirip, ekmek pişirdi ve kadının önüne koyarak özür diledi. Kadına, ”Kusurlarımızı bağışla, zira bu durumdan haberimiz yoktu. Bundan böyle durumunuzu bize bildirin” deyip gitti.

Kadın hayret edip, Hz Ömer’e hayır duada bulundu. Bu kısım Taberi Tarihi’nde nakledilmiştir.

Dört Büyük Halife – Şemsüddin Ahmed Sivasi

Hz Ömer’in büyük kerameti – Hz Ömer, Amr bin As’ı Mısır’ı fethetmek için gönderdi. Amr bin As, Mısır’ı fethedince, O’nu oraya vali tayin etti. Birkaç aydan sonra Mısır halkı Amr bin As’ın huzuruna çıkarak: -Bu Nil nehrinin bir adeti vardır ki, o adet yerine getirilmedikçe nehir taşmaz, suyu çoğalmaz, suyu kesilir. Amr bin As: -Adeti nedir? dedi. Halk:

0

”Şevahiddü’n-Nübüvve” adındaki kitapta nakledilmiştir: Hz Ömer, Amr bin As’ı Mısır’ı fethetmek için gönderdi. Amr bin As, Mısır’ı fethedince, O’nu oraya vali tayin etti. Birkaç aydan sonra Mısır halkı Amr bin As’ın huzuruna çıkarak:

-Bu Nil nehrinin bir adeti vardır ki, o adet yerine getirilmedikçe nehir taşmaz, suyu çoğalmaz, suyu kesilir.

Amr bin As:

-Adeti nedir? dedi. Halk:

-İçinde bulunduğumuz ayın on ikisinde gece bir kız çocuğu buluruz. Ana ve babasını para ve mal ile razı kılar, kıza güzel elbiseler giydirip süsleriz. Sonra Nil nehrine atarız, dediler.

Amr bin As Hz:

-Bu kötü bir harekettir. Dinimiz böyle kötü adetleri yasak kılmıştır.

Bu tarihten sonra aradan üç ay kadar bir zaman geçmişti. Nil nehrinin suyu fazlalaşmadı. Bunun için Mısır halkı başka bir yere göç etmeye karar verdi. Amr bin As Hz, bu durumu Hz Ömer’e bildirdi. Hz Ömer, Amr bin As’ın yazdığı mektuba şöyle cevap verdi:

-İyi etmişsin. Yaptığın iş çok doğrudur. Mektubumun içine bir kağıt parçası koydum. Onu Nil nehrine at.

Mektup Amr bin As’a ulaştığı zaman, mektubu açıp içindeki kağıda bakınca Hz Ömer’in kağıt üzerine, ”Ömer bin Hattab’dan Mısır Nil’ine. Bundan sonra, eğer sen kendi isteğinle akıyorsan akma. Eğer seni bir ve Kahhar olan Allah akıtıyorsa, seni akıtmasını O’ndan diliyoruz.” diye yazılmış olduğunu gördü. Amr bin As hemen o kağıdı Nil nehrine attı. Ertesi gün Nil nehrinin suyu onaltı arşın yükselerek akmaya başladı. O andan itibaren Mısır halkı bu kötü adetten kurtuldu.

Dört Büyük Halife – Şemsüddin Ahmed Sivasi

Bir Yahudi, Resül-i Ekrem (sav)’in huzuruna gelerek dedi ki: -Ey Allah’ın Resülü! Gökten sana hangi melek gelir? Peygamber aleyhisselam: -Cebrail gelir, buyurdular. Yahudi: -Eğer Mikail geleydi sana iman ederdim. Çünkü

0

-(Habibim) de ki: Kim Cebrail’e düşman olursa, (kahrından gebersin). Çünkü kendinden evvelki (kitab)ları tasdik edici (ve doğrultucu) ve mü’minler için ayn-ı hidayet ve müjde olan (Kur’an)’ı Allah’ın izni ile senin kalbinin üstüne o indirmiştir.

Kim Allah’a ve meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e düşman olursa şüphesiz Allah da o (gibi) kafirlerin düşmanıdır. (Bakara 97-98)

Bu ayet-i celilerin gelmelerinin sebebini, Abdullah İbni Abbas şöyle anlatmaktadir:

Bir Yahudi, Resül-i Ekrem (sav)’in huzuruna gelerek dedi ki:

-Ey Allah’ın Resülü! Gökten sana hangi melek gelir?

Peygamber aleyhisselam:

-Cebrail gelir, buyurdular.

Yahudi:

-Eğer Mikail geleydi sana iman ederdim. Çünkü Cebrail bizim düşmanımızdır, dedi ve şöyle anlatmaya başladı:

-Allah Teala bizim peygamberimize Beytü-l-Mukaddes’in Buht-i Nasr tarafından harap edileceğini haber verdi. Bu haberi Peygamberimiz bize ulaştırdı. Biz de kuvvetli ve cesur bir adamı, Buht-i Nasr’ı öldürmek için ona gönderdik. O adam Buht-i Nasr öldüreceği sırada Cebrail gelip onu ölümden kurtarmış. Bunun üzerine Buht-i Nasr da birçok insanları toplayıp gelmiş Beytü’l Mukaddes’i harap etmiş.

Yahudilerin bir başka uydurma hikayeleri şöyledir: Onların Cebrail aleyhisselama:

-Peygamberliği bize getir, demişler. Cebrail aleyhisesselam da başkasına götürmüş. Bunun için onu kendilerine düşman biliyorlar.

Dört Büyük Halife – Şemsüddin Ahmed Sivasi

Atatürk’ün son sözleri – Atatürk’ün vefat etmeden önce söylediği sözler ilgi çekicidir

0

Atatürk’ün son komaya girişini Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın anlattığını ifade eden Güler, “Özel hekimi Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp Atatürk’ten dilini uzatmasını istiyor ama Atatürk dilini içeri çekiyor. Kafasını sağa çevirip, biriyle konuşur gibi “Aleykümesselam” diyerek 8 kasım 1938 saat 19.00’da komaya giriyor. Vefat edene kadarki 38.5 saat boyunca ise konuşmuyor” dedi.

Hz Ali’yi şehit eden Abdurrahman b. Mülcem’in cesedini Müslümanlar neden yaktı?

0

Hz Ali aldığı kılıç yarasının etkisiyle, üç gün sonra, H. 40 yılın Ramazan ayının 17. cuma günü şehit oldu. Hz Hasan ve Hz Hüseyin, babalarının cenazesini yıkayıp, üç parça kefen ile kefenlediler. Cenaze namazını, Hz Hasan kıldırdı ve Küfe’de Sultan Sarayı ile mescit arasında defnederek mezarının yerini belirsiz ettiler. Kabrini gizli tutmaktan gaye onu Harici’lerden korumak idi. Çünkü belli bir yerde defin etseydiler Hariciler kabrini kazıp cesedini çıkaracaklardı.

Hz Ali’nin defnedilmesinden bir gün sonra katili Abdurrahman b. Mülcem’i öldürüldü. Müslümanlar Abdurrahman b. Mülcem’in cesedini alarak hasırlara sarıp ateşe verdiler.

İkinci bir rivayete göre, Hz Ali Küfe civarında, bu şehri Fırat nehrinin taşımalarından koruyan setler yakınında bir yere gömülmüş idi ki, daha sonra burada Necef şehri inkişaf etti.

Üçüncü bir rivayete göre, Hz Ali Medine’de Fatıma’nın mezarı yanına yani bugünkü Cennet’ül Baki kabristanlığına defnedilmişti.

Dördüncü rivayet ise, Hz Ali’nin mezarı Kasr el-İmara civarında olduğu rivayet edilmektedir. Buna göre, Necef’teki mezar, gerçekte Hz Ali’nin mezarı değil de, İslam’dan önceki devirden kalma mukaddes bir mezar olabilir; zaten burada Adem ve Nuh’un mezarlarının bulunduğu da söyleniyordu.

Hz Ali’yi rüyada gören Selçuklu Hükümdarı Sultan Sencer ve Timur’un torunlarından Hüseyin Baykara’ya Hz Ali ne dedi?

0

Hz Ali’nin cenazesini taşıyan beyaz devenin mucizevi bir şekilde yediye ayrılmasıyla, Türklerin yaşadığı bölgelerde her biri bir ziyaretgah haline dönüşecek yedi mezarın ortaya çıktığına inanılır. Günümüzde Afganistan’a bağlı Mezar-ı Şerif’teki (tarihi Belh şehri) türbe o günlerin hatırasıdır. Türbe, önce Selçuklu Sultanı Sencer sonra da Timur’un torunlarından Hüseyin Baykara tarafından inşa edilmiştir. Bölgede anlatılan efsanelere göre Hz Ali her iki sultanın rüyasına girerek mezarının yerini söylemiştir. İki Türk hükümdarının Hz Ali’nin türbesini inşa etmesi, Türklerin ona duydukları sevginin açık tezahürüdür. Türk hükümdarlarındaki Ali sevgisi Hüseyin Baykara’nın dedesi Timur’da da müşahede edilir. O, soyunu efsanevi bir şekilde Hz Ali’ye ulaştırır. Türk ülkelerinin en ücra köşelerine kadar Hz Ali’nin etkisinin yayıldığına dair en çarpıcı örneklerden biri de Sibir hanlarından Küçüm Han’ın babasının isminin Murteza oğullarından birinin adının ise Ali olmasıdır.

Ebu’l Gazi Bahadır Han, Türk’ün Soy Ağacı Türk Şeceresi

Hz Peygamber’in ”Bana Cebrail geldi, elinde yeşil bir yaprak vardı. Üzerinde

0

Hz Peygamber’in ”Bana Cebrail geldi, elinde yeşil bir yaprak vardı. Üzerinde Ali b. Ebi Talib’i sevmenin, mahlukat için bir borç olduğu yazılmıştı. Benden bunu tebliğ etmemi istedi” hadisinde de yeşil motifi kullanılmıştır.

Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal Menakıbnamesi

Yavuz Sultan Selim Han zamanında çok fakir bir adam borçlarını ödeyemeyince zora düşmüş ve sabah soluğu Yavuz Sultan Selim’in yanında almış, demiş ki: — Sultanım, bana bir kese altın verecekmişsiniz. Selim Han:

0
Yavuz Sultan Selim Han zamanında çok fakir bir adam borçlarını ödeyemeyince zora düşmüş ve sabah soluğu Yavuz Sultan Selim’in yanında almış, demiş ki:
— Sultanım, bana bir kese altın verecekmişsiniz.
Selim Han:
— Vereyim vermesine de bir neden söyleyecek misin?
Fakir adam:
— Ben, 63 yaşında, İstanbul eşrafından Mehmet. Ben çok zengindim sultanım. Lâkin bir süre önce başıma gelen bir musibet sonucu malımı, mülkümü, neyim varsa kaybettim. Ne ettimse kurtulamıyorum borç batağından. Dün gece herkesin yattığı o mukaddes teheccüd saatinde kalktım, iki rekat namaz kıldım, sonra koydum alnımı secdeye. “Ya Rabbi, beni eşime, çocuklarıma ve dostlarıma mahçup etme. Derdi veren de sensin, dermanı veren de.” dedim ve yattım. Rüyama Resûlullâh Efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem geldi, dedi ki: “Ey Mehmet, niye hüzünlenirsin evladım? Yarın ilk işin, saraya git, Selim’ime selam söyle, sana bir kese altın versin. Eğer sebebini sorarsa, her gece okuduğu, benim ruhuma hediye ettiği 100 salâvatı dün gece okumayı unuttu; okumadığı salâvatlar hürmetine seni mutlu etsin.” dedi. Der demez, Selim Han hemen bir kese altın çıkartıp vermiş adama ve demiş ki:
— Ne olur, tekrar söyle! Ne dedi Habîbullah?
Mehmet amca tekrarlamış:
— “Selim’ime selâm söyle, sana bir kese altın versin, her gece okuduğu 100 salâvatı dün gece okumayı unuttu, okumadığı salâvatlar hürmetine seni mutlu etsin.” dedi, demiş.
Çıkartıp adama bir kese daha vermiş. Ama durmamış Yavuz Selim:
— Söyle, ne olur, ne dedi Resûlullâh sallallâhu aleyhi vesellem?
Mehmet amca tekrar etmiş:
— “Selim’ime selâm söyle…” diyerek tekrardan söylemiş Resûlullâh sallâllahu aleyhi vesellemin söylediklerini.
Çıkarıp bir kese altın daha vermiş. Ama durmamış Yavuz Selim:
— Ne olur bi daha söyleeee, ne dedi Muhammed Mustafa sallâllâhu aleyhi ve sellem?
Adam tekrar etmiş yine. Yavuz Selim bir kese altın daha vermiş. Her kesede 100 altın var. Tam on yedi kese altın ederince tekrarlatmış.
Mehmet amcanın kucağında 1700 altın. Bir servet. Ama Yavuz Selim Han kendini kaybetmişçesine durmuyor:
— Ne olur söyle, ne dedi Kâinatın efendisi?
Selim Han’ın nedîmi Hasancan bunu fark etmiş ve:
— Sultanım, Mehmet amca getirdiği heber vesilesi ile mes’ûd oldu. Aldığınız haberle siz de mes’ûd oldunuz. İsterseniz Mehmet amcayı gönderelim, başı sıkıştığında tekrar gelsin, ne dersiniz? deyip adamı göndermiş.
Hasancan adamı uğurlayıp döndüğünde Yavuz Selim’i yerde secde eder vaziyette görünce ona bişey oldu düşüncesiyle omzuna dokunmuş; Yavuz Sultan Selim başını kaldırmış ki gözleri kan çanağı…
— Duydun mu Hasancan, Resûlullâh benim için “Selim’im” demiş, duydun mu?..
— Duydun mu Hasancan, Habibullâh benim için “Selim’im” demiş, duydun mu?.. Binlerce şükür olsun, bizi bu şerefe nail etti Rabbime Hamd olsun.
Ve devam etmiş Yavuz Selim Han:
— Ey Hasancan, eğer sen o amcayı göndermeseydin, değil malımı mülkümü, tâcımı, tahtımı, sarayımı Resûlullâh’ın bana “Selim’im” demesine feda edecektim.
Allahüteala Cümlemizi cennette Peygamber Efendimize “sallâllahu aleyhi ve sellem” komşu olanlardan eylesin inşâallah

”Dönemin yükselen bir başka korsanı da Turgud Reis’tir… Modern tarih yazımında Barbaros’un halefi gibi gösterilir. Ancak durum bu kadar basit değildir.” Durum tam olarak nedir Turgud Reis kimdir?

0

Sultan’ın Casusları’nda şöyle bir ifadeniz vardı: ”Dönemin yükselen bir başka korsanı da Turgud Reis’tir… Modern tarih yazımında Barbaros’un halefi gibi gösterilir. Ancak durum bu kadar basit değildir.” Durum tam olarak nedir hocam ve Turgud Reis kimdir?

Turgud Reis Türk asıllıydı. Gelibolulu bir aileden geliyor. Barbaros’tan bağımsız olarak Cerbe ve İtalya’ya saldırmayı tercih ediyordu. Sonradan Trablusgarp’a beylerbeyi atanacak. Dolayısıyla Turgud, Barbaros’un yaveri gibi lanse edilmemeli. Beraber sefere çıktıkları olmuştur evet, ama korsanlık kariyerleri farklı gelişmiş.

Başka bir problem şu; Barbaros öldükten sonra Turgud direkt onun yerine geçmedi, zaten 1540’ların sonunda Osmanlı ile de arası bozuktu. Çünkü Osmanlılar, İspanyollar ile barış yaptığı halde Turgud korsanlık yapmaya devam etti ve İstanbul’u dinlemedi; zira ekmeğini oradan kazanıyor. Benzer tutumları Avusturya serhaddinde de görebiliriz. Buradaki akıncılar savaşın bitmesine rağmen yağmaya devam eder, çünkü adamların başlıca geçim kaynağı o. Bu yağma belirli bir ölçüde kaldığı sürece iki başkent tarafından da hoş görülür, buna ”Kleinkrieg” yani ‘ufak savaş’ denirdi. Ancak Turgud işi büyütüp Tunus sahillerindeki Mehdiye’yi fethedince problem çıkacak ve Habsburg donanmasını üstüne çekecek. 1550’de bu donanma Mehdiye’ye saldırınca da Osmanlılar sessiz kalamıyor ve iki büyük imparatorluk arasındaki barışı bozan Turgud oluyor.

Emrah Safa Gürkan

Bu kardeşler Batılı kaynaklarda Barbaros kardeşler olarak mı geçiyordu yoksa sadece Hızır’a mı Barbaros denilmişti?

0

Bu kardeşler Batılı kaynaklarda Barbaros kardeşler olarak mı geçiyordu yoksa sadece Hızır’a mı Barbaros denilmişti?

Aslında ilk başta Oruç’a Barbaros deniyor. Yani bunlar beraber hareket ettikleri için karıştırılıyorlar. Sürekli Barbaros dedikleri kişi Oruç’tu. Bununla ilgili çeşitli teoriler var. Kırmızı sakalından geldiği söyleniyor Barbaros’un, böyle bir imparator da var. Halil İnalcık bunun Baba Oruç’tan geldiğini söyler ama kesin bir şey söylemek zor… Olabilir mi? Evet, çünkü bazen s ile ç yer değiştirebilir ama kesin bir şey yok. Oruç ölünce Tlemsen’de 151’de Barbaros Hayreddin yani Hızır, ”Barbaros’ olarak devam ediyor. Kendi de bu lakabı üstlenmiş ki kendisine adanan kitap Gazavat-ı Hayreddin Paşa’da da bazen Barbaroşo diye geçer.

Emrah Safa Gürkan

Timur Türk müdür? Timur’un soyu nereye dayanıyor?

0

Timur’un aile şeceresi, üzerinde herkesin ittifak ettiği bir şecere değildir. Bazı Arap kaynakları onun annesi Tekina’nın Cengiz Han soyundan geldiğini yazarlar. Açıkçası doğru olsa bile bunun çok da önemli olduğu düşüncesinde değilim. Zaten Timur’un kariyerinde bu duruma ilişkin bir atıf da yoktur. Yine babası ile ilgili olarak da kaynaklar ikiye bölünmüş durumdadır. Bir tarafta soylu bir kabilenin (Barlasların) reisi, diğer tarafta ise sıradan bir kimse olduğuna dair kayıtlar vardır.

Öte yandan Timur’un torunu Uluğ Bey’in Karşı’dan getirip Semerkand’da işlettiği daha sonra da dedesinin mezarına koyduğu siyah yeşim taşının üzerinde bulunan kitabede yer alan şecerede Timur’un soyu birkaç kuşak öncesinde Cengiz Han ile birleşmektedir. Tabii bu kitabenin uydurma olup olmadığı tartışmalıdır…

Neticede Timur’un böyle bir iddiada bulunduğunu bilmiyoruz, hatta hayatı bize bulunmadığını söylüyor. Fakat öte yandan büyük tarih alimimiz merhum Zeki Velidi Togan şecerenin uydurma olmadığını savunur.

Mustafa Alican

Yavuz Sultan Selim döneminde Kürtler Osmanlı’ya neden katılıyor?

0

Yavuz Sultan Selim döneminde Kürtlerin Osmanlılara katılmalarını ve onun biraz öncesinde Şah İsmail’e karşı ortak hareket etmelerini nasıl açıklarız?

Her ikisi için ortak bir düşman söz konusu. Halbuki kendilerini idare etmeleri için imkan veriliyor. Ama kıyamet ilk ne zaman kopuyor? 19. yüzyılda Tanzimat Dönemi’nin reformlarıyla, merkezileşmeyle birlikte bu aşiretlerin hoşlarına gitmeyen mükellefiyetler ve yeni yapılanmalar ortaya çıkıyor. İşte o zaman Yezdan’ı Şeref veya Şeyh Ubeydullah ayaklanmaları oluyor. Tanzimat Devri’nin Türkiye tarihindeki en büyük özelliği, göçebe yahut yarı göçebe aşiretlerin yerleştirilmesidir. Bunun ne kadar zor olduğunu, ne kadar büyük tepkiler yarattığını Doğu’dan evvel Orta Anadolu’da ve bilhassa Çukurova’da görüyoruz. Bütün o aşiretler hareketleniyor. Çünkü Türkiye merkezileşiyor ve toprak kıymetleniyor. Toprağa yerleşiyorlar ve toprak işleniyor, bu çok önemli bir noktadır ki asıl çalkantı orada başlıyor.

İlber Ortaylı

Oruç Reis nasıl esir düşüyor ve nasıl kurtuluyor?

0

Ailede ilk başta dikkat çeken kişi Oruç Reis olsa gerek… Fırtınalı bir hayatı olmuş. Biraz ondan söz eder misiniz?

Gençken denizciliğe başlayan ve bir noktada ticarete atılan biri. Daha sonra Rodos Şövalyeleri’ne esir düşüyor. Bunlar Saint-Jean Tarikatı diye bilinen, ta Haçlı Seferleri döneminde ortaya çıkmış bir tarikat. Bu tarikatın görevi aslında hacca giden insanlara tıbbi destek sağlamaktı. Ama sonra oradan kovulunca Rodos’a yerleşip korsanlık yapmaya başlıyor ve Müslüman gemi kıyılarına saldırıyorlar. Oruç işte bunlara esir düşünce Hayreddin de Bodrum’a gidiyor ve uzun pazarlıklardan sonra fidyesini ödeyip abisini serbest bıraktırıyor. Daha sonra iki kardeş tekrar denize açılıyorlar.

Emrah Safa Gürkan

Timur, her biri 1500 insan başından oluşan 28 tane kule diktirdi mi?

0

Bir başka örnek vereyim hocam. İsfahan’da anlaşmaya rağmen karşı taraf ihanet ediyor ve vergi tahsili ile görevli askerlerini öldürüyorlar. Bunun üzerine şehre girince sadece Timur’un askerlerini koruyan iki mahalle hariç bütün şehir halkını kılıçtan geçirtiyor. Her biri bin beş yüz insan başından oluşan yirmi sekiz tane kule dikildiği yazılıyor… Burada hem bir öfke var ama bir yandan da söze bağlılık ve adamlarına olan vefası da var diyebilir miyiz?

Evet. Timur öfkeli, daha doğrusu ilkeli bir adam olduğunu biliyoruz. Yine adamlarına çok bağlı olduğunu ve başarısının temelinde onlarla kurduğu ”himayeci” ilişkinin bulunduğunu da… Timur için adamları önemliydi. Mesela ganimet paylaşımlarında hiçbir zaman kendini öncelikli görmez, kendisine hizmet eden asker ve komutanlarını memnun etmeyi her şeyden üstün bir fazilet olarak telakki ederdi. Sadık adamları olmayan bir hükümdarın en nihayetinde başarılı olamayacağının farkındaydı. Dolayısıyla da adamlarına yapılmış bir kötülüğü doğrudan kendisine yapılmış bir kötülük olarak değerlendir ve tavrını da buna göre takınırdı. İsfahan’da yaşananları da bu zaviyeden ele almak mümkündür.

Mustafa Alican

Atatürk’ün hayran olduğu komutan kimdi?

0

Yeni Türkiye Cumhuriyeti, tarih araştırmaları yaparken Timur’a ayrı bir önem vermiş gibi. Atatürk’ün takdir ettiği hükümdarlardan birisi de Timur’du. Hatta Esenboğa Havalimanı’nın adı da Timur’un komutanlarından birinin adıdır denilir. Doğru mudur bu bilgiler?

Yani evet, Atatürk’ün Timur’a hayran olduğunu biliyoruz. Bunu yakınında olan Mahmut Esat Bozkurt ya da Afet İnan gibi isimlerin yazdıklarından anlıyoruz. Yine Cumhuriyetimizin kurucusunun ona ilişkin övgü dolu sözleri de var. Burada tabii Cumhuriyetin bir özdeşleşme eğilimi olduğunu sezebiliriz. Timur, devlet idaresini aralarından tevarüs etmiş bir hanedan mensubu değil, kendi gayreti ile sıfırdan devlet kurmuş bir hükümdar… Cumhuriyet elitlerinin de yeni Türk devletine ilişkin bakışları bu zemine yaslanıyor. Dolayısıyla Timur’a dönük bu bakışın gayet tabii olduğunu söylemek lazım.

Esenboğa isminin, Timur’un komutanlarından biri olup Ankara Savaşı’nda önemli bir figür olarak kendini gösteren İsen Buka’dan geldiğini biliyoruz. Bununla birlikte, bu (gibi) isimlerin (genellikle) belirli bir ilgi ya da hayranlık dolayısıyla özel olarak buralara verilmiş isimler değil zaman içerisinde oluşan, şekillenen, dönüşen ve değişik ağız biçimlerine uyum sağlayarak bugünlere ulaşan isimler olduğunu vurgulayalım. Nitekim Anadolu’nun birçok yerinde gerek Moğollardan gerekse bu bölgelerde yaşamış Türkmen topluluklarından ya da bunların komutanlarından veya beylerinden hareketle yer adına dönüşmüş pek çok isim vardır.

Mustafa Alican

Hz Ömer bir gün mescidde oturuyordu. Rum imparatorunun elçisi, bazı hediyeler, bir doğan, bir tazı ve bir şişe zehirle Ömer’in yanına geldi ve şöyle dedi: -Ey Halife! Bu bir tazıdır ki,

0

Hz Ömer bir gün mescidde oturuyordu. Rum imparatorunun elçisi, bazı hediyeler, bir doğan, bir tazı ve bir şişe zehirle Ömer’in yanına geldi ve şöyle dedi:

-Ey Halife! Bu bir tazıdır ki, önünden asla av kurtulmaz. Bu doğan’ın da pençesinden herhangi bir kuş asla kurtulamaz. Bu şişedeki zehir öyle bir zehirdir ki, ondan bir damlasını herhangi bir kimse içerse derhal ölür. Hiçbir ilaç tesir etmez. Kurtulması asla mümkün olmaz. Bunlar çok acayip şeylerdir ve bir hükümdarın hazinesinde kalmaları icap eder. Bunun için Rum imparatoru bunları size gönderdi.

Hz Ömer kuşun bağlarını çözüp salıverdi. Tazının da zincirini açıp serbest bıraktı. İçinde zehir bulunan şişeyi adı. ”Benim, dünyada nefsimden başka düşmanım yoktur’‘, diyerek zehiri Besmele çekerek içti. Bu hali gören elçi sevincinden mest oldu. Bir zaman sonra geldiğinde Hz Ömer’i sıhhat ve afiyette olup otururken gördü. Bunun üzerine hemen Hz Ömer’in mübarek ayaklarına kapanıp, yüzünü gözünü sürdü ve Müslüman oldu. Müslüman olan bir elçi bir daha Rum imparatorluğuna geri dönmedi. Geri kalan ömrünü Hz Ömer’in hizmetinde geçirdi.

Dört Büyük Halife –

Hz Musa, yolda bir çobanla karşılaştı. Çoban, ”Ey Allah’ım neredesin” diyordu. ”Senin kulun olayım, elbiseni yıkayayım, çarığını dikeyim, elini ayağını öpeyim.” diyordu. Musa: ”Kime söylüyorsun bu sözleri?” diye sordu.

0

Hz Musa, yolda bir çobanla karşılaştı. Çoban, ”Ey Allah’ım neredesin” diyordu. ”Senin kulun olayım, elbiseni yıkayayım, çarığını dikeyim, elini ayağını öpeyim.” diyordu.

Musa: ”Kime söylüyorsun bu sözleri?” diye sordu.

”Bizi yaratan Allah’a.”

”Bu ne küfür dolu sözler, bu ne küstahlık! Allah böyle kulluk kabul etmez! Sen amcan ya da dayınla konuştuğunu mu sandın?”

Musa’nın bu sözleri karşısında, çoban çok mahcup ve pişman halde:

”Ey Musa, söylediklerime pişman ettin beni.” dedi.

Sonra oradan hızla çöllere doğru uzaklaştı. Bunun üzerine Musa’ya vahiy geldi:

”Senin görevin ayırmak değil, birleştirmektir. Ama kulumu benden ayırdın. Onun için doğru olan, senin için doğru olmayabilir. Ona bal olan, sana zehir olabilir. Biz dile değil, cana bakarız. Aşıklar her solukta farklı yanarlar.”

Musa, hemen yola düşüp o çobanı aramaya başladı. Onu bulunca:

”Gönlüne ne gelirse, söyle. Söylediklerime aldırma, çekinmeden çöz kalbinin dilini.” dedi.

Ama çobanın hali değişmişti artık:

”Ben eski ben değilim, ondan geçtim artık.”

Mesnevi

Hz İsa, ardında bir aslan varmış gibi hızlı bir şekilde dağa doğru kaçıyordu. Bunu gören biri, nedenini merak edip peşinden gitti. Zor yetişti, hızlı hızlı koşan İsa Peygambere bağırarak seslendi: ”Kimden kaçıyorsun böyle?” ”Beni tutma, bir ahmaktan kaçıyorum.” diye cevap verdi İsa. Adam,

0

Hz İsa, ardında bir aslan varmış gibi hızlı bir şekilde dağa doğru kaçıyordu. Bunu gören biri, nedenini merak edip peşinden gitti. Zor yetişti, hızlı hızlı koşan İsa Peygambere bağırarak seslendi:

”Kimden kaçıyorsun böyle?”

”Beni tutma, bir ahmaktan kaçıyorum.” diye cevap verdi İsa. Adam,

”Sen Mesih değil misin? Sen körleri iyileştiren, ölüleri dirilten değil misin? Öyleyse niçin korkuyorsun?”

”Bütün gücümü kullandım ama ahmağa etki etmedi.”

Mesnevi

Hz Ömer’in zamanında, cönk çalan yaşlı ve zengin bir çalgıcı vardı. Bülbülü bile kendinden geçiren güzel bir sesi vardı. Çalgıcı yaşlanınca,

0

Hz Ömer’in zamanında, cönk çalan yaşlı ve zengin bir çalgıcı vardı. Bülbülü bile kendinden geçiren güzel bir sesi vardı. Onu dinleyen herkes keyiflenir, mutlu olurdu. Mucizelere neden olan bir sesi vardı.

Çalgıcı yaşlanınca, o benzeri olmayan sesi de çirkinleşti. Artık kimse ilgilenmiyordu onunla. Yıldızların bile kıskandığı o ses, yaşlı eşeğin sesine dönmüştü. Sonunda kazancı kesildi, yoksul oldu.

”Ey Allah’ım…” dedi çalgıcı, ”Bana uzun bir ömür ve birçok fırsat verdin. Bense günah işledim, ama sen rızkımı kesmedin. Artık yalnız senin için cönk çalacağım.”

Çalgısını eline aldı, mezarlığa gitti. Hem çalıyor, hem ağlıyordu. Böylece bir mezarın başında uyuya kaldı. Tam o sırada Allah, Hz Ömer’e derin bir uyku verdi. Uykusunda Allah, Hz Ömer’e seslendi:

”Mezarlıkta, sevgili bir kulumuzun yardıma ihtiyacı var, ona hazineden para götür.”

Bunun üzerine Hz Ömer, uykudan uyanır uyanmaz yola çıktı, mezarlığa geldi. Yaşlı çalgıcıyı gördü, ama içinden, ”Bu olamaz!” diye geçirdi. ”Şu yaşlı çalgıcı nereden Allah’ın sevgili kulu olsun ki?”

Ama orada başka hiç kimse yoktu, sonunda yaşlı adama yaklaştı, dürterek onu uyandırdı. Karşısında Hz Ömer’i gören adam, heyecanlandı ve korkmaya başladı.

”Korkma…” dedi Hz Ömer. ”Sana bir müjdem var.” Ona olanları anlattı ve parasını verdi. Yaşlı çalgıcı ağlamaya başladı. Elindeki sazı alıp parçaladı ve dedi ki:

”Demek yıllardır Allah ile arama giren perde senmişsin. Yıllarımı boş yere senin yüzünden harcadım.”

Adamın bu perişan halini gören Hz Ömer:

”Hala geçmişine takılıp kalma, geçmiş de gelecek de Allah ile arandaki perdedir” dedi.

Bunun üzerine yaşlı adam ağlamayı kesti, pişmanlığı bıraktı. İçine düşen merak onu öyle bir arayışa düşürdü ki, denize daldı gitti.

Mesnevi

Münafıklar, bir mescid yaptırdılar. Allah’ın Elçisi’ni çağırmak istediler. Amaçları, inananları bölmekti. Mescidi süsledikten sonra, Resulullah’a haber gönderdiler, gelip mescidi şereflendirmesini istediler.

0

Münafıklar, bir mescid yaptırdılar. Allah’ın Elçisi’ni çağırmak istediler. Amaçları, inananları bölmekti. Mescidi süsledikten sonra, Resulullah’a haber gönderdiler, gelip mescidi şereflendirmesini istediler.

Allah’tan gelen vahiy, onların amaçlarını bildirdi. Allah’ın Elçisi bunun üzerine , onların gerçek niyetlerini açıkladı. Münafıklar inkar edip iyi niyetleri üzerine yemin ettiler.

Allah’ın Elçisi, ”Sizin sözünüze mi inanayım yoksa Allah’ın sözüne mi?” dedi ve o mescide ayak basmadı.

Resulullah’ın verdiği sözü tutmadığını gören bir adam, bu duruma çok şaşırdı. İçine bir kuşku düştü. Kendi kendine, ”Neden Resulullah bu insanları utandırdı? Oysa Peygamberler ayıpları örtmez mi?” dedi.

Ardından da böyle düşündüğü için tövbe etti. Ama içine düşen kuşku onu bırakmadı. Gece rüyasında o mescidin pislikle dolu olduğunu gördü. Pisliğin çıkardığı duman, adamın boğazını yakıyordu. Korkuyla uyandı. Sonra mescidin yıktırılması emredildi. Sahibi de mescidin kendisi gibi sahte idi.

Mesnevi

x