Ana Sayfa Blog Sayfa 2

Hz Muhammed (sav)’ in peşpeşe vefat eden çocukları için neler dedi? – Hz Hatice, toprağa verdiği bu yavruları hakkında ”Ya Resulullah! Senden olan çocuklarım şimdi nerededir.” diye sordu. Peygamberimiz:

0
hz muhammed

Loading

Peygamberimizin ilk vefat eden erkek çocuğu Kasım’dır. Kasım vefat ettiği zaman 4 yaşında idi. Peygamberimiz: Kasım’ın vefatına o kadar üzüldü ki cenazesini götürürken Mekke dağlarından Kuaykıan dağına bakarak ”Ey Dağ! Bana olan şey, sana olsaydı, yıkılırdın!” dedi.

Kasım’ın acısı unutulmadan, Abdullah Tayyib (veya Tahir) de vefat etti. Hz Hatice, toprağa verdiği bu yavruları hakkında ”Ya Resulullah! Senden olan çocuklarım şimdi nerededir.” diye sordu. Peygamberimiz ”Cennettedirler!” dedi.

Müşrikler buna çok sevindiler. Peygamberimiz için ”Artık, Muhammed Ebterdir, nesli kesilmiştir.” dediler.

Bunun üzerine Yüce Allah, müşrikleri red, Peygamberimize teselli için, indirdiği Kevser süresinde şöyle buyurdu ”Doğrusu, biz, sana Kevseri vermişizdir. Öyle ise, Rabbın için Namaz kıl, kurban kes! Asıl Ebter: sana kin bağlıyandır!”

Hatemü’l Enbiya – Peygamberimizin Hayatı

Göktürkler neden soylarının A-shih-na (Aşina) kurdundan geldiğini iddia etmişlerdir?

0
aşina

Loading

Türk adını ilk defa resmi devlet şeklinde kullanarak milletimize ad verme şerefi kazanan Gök Türklerin tarihimizde hiç şüphesiz seçkin bir yeri vardır. Gök Türklerin Türk tarihinde önemli yere sahip olmasını kavrayan Batılı araştırmacılar 250 yıldan fazla bir süreden beri yoğun halde bu devre üzerinde çalışmalar yapmışlardır ve halen sürdürmektedirler.

Bu devletin adı Gök Türklerin asıl adı kendi dilleriyle yazdıkları kitabelerinde açık bir şekilde belirttikleri gibi Türk ve Türük idi. Ancak, diğer Türk devletlerinden ayırt edilmesi için 1896 yılından beri ilim aleminde Kök Türk adıyla anılmaktadır. Eski Türkçede Gök (Kök) kelimesinin ilahi, kutsal anlamlarını taşıdığı bilindiğinden, Orhun Anıtlarında devletin bu karakteri taşıdığı sık sık vurgulandığı için Gök (Kök) Türk deyimi ilim alemince uygun karşılanmıştır.

Adları 542 yılında kesin bir şekilde tarihi belgelerde yer almaya başlayan Gök Türklerin, bundan önceki devirlerine ait bilgiler efsanelerle karışmıştır. Aslında Gök Türklerin kökeni kendilerine ait bir resmi efsaneyle zenginleşmiştir. Hanedanı oluşturan A-shih-na kabilesi efsaneye göre bir kurttan türemiştir.

Bu efsane Gök Türk hanedanı üzerinde o kadar derin izler bırakmıştır ki; daha sonra hanedandan gelenler kendilerini birer Börü (kurt) olarak nitelemişlerdir. Ayrıca Çin kaynaklarının bildirdiğine göre A-shih-na ismini taşıyan bey ve hatunların sayısı az değildir.

Bilge Kağan’ın Vasiyeti

Ebu Süfyan Hz’leri ve karısı Hind nasıl müslüman oldu?

0
ebu süfyan

Loading

Peygamberimiz’in mübarek hanımlarından Ümmü Habibe validemiz, Ebu Süfyan’ın kızıydı. O sıralarda babası henüz müslüman olmamıştı. Uzun zamandır kızını göremeyen Ebu Süfyan, kızını görmek için Hz Rasulüllah’ın evine gitti. O sırada Peygamber (sav) evde değildi. Eve girince Hz Rasülüllah’ın oturduğu yere oturmak istedi. Kızı Ümmi Habibe Hazretleri:

-Orası Rasülüllah’ın oturduğu yerdir, oraya oturma, dedi. Ve babasını Hz Peygamber’in yerine oturtmadı. Babası, kızının bu tavrına kırıldı ve çıktı gitti.

Daha sonra bu durumu yatsı namazından sonra eve gelen Rasülüllah Ümmi Habibe’den öğrenir. Sabah olup namaz için mescide giden Hz Rasülüllah’a, yakında Ebu Süfyan Hz’lerinin iman edeceğine işaret eden ayet nazil olur. Bunun üzerine HZ Peygamber buyurur ki:

-Ümmi Habibe’ye gidip müjde verin. Peygamberlik makamının kıymetini bilip ona hürmet ettiği için, Cenab-ı Hak babasına iman nasip eyledi.

Aradan çok zaman geçmeden Ebu Süfyan Hz’leri iman etti. Sadece o değil, arkasından hanımı Hind de İslamla müşerref oldu. Hadise Mekke fethinden hemen sonraydı. Onlarla beraber nice kimseler gelip iman ettiler.

Dini Hikayeler

Lokman (as) bir kimsenin hizmetindeydi. Birgün efendisi, kesilmiş koyunu işaret ederek: -Bana şu koyunun en tatlı yerini getir, dedi. Lokman (as) gitti ve koyunun dilini getirdi. Başka bir zaman efendisi: – Bana koyunun en acı yerini getir, dedi. Lokman (as)

0
lokman hekim

Loading

Lokman (as) bir kimsenin hizmetindeydi. Birgün efendisi, kesilmiş koyunu işaret ederek:

-Bana şu koyunun en tatlı yerini getir, dedi.

Lokman (as) gitti ve koyunun dilini getirdi. Başka bir zaman efendisi:

-Bana koyunun en acı yerini getir, dedi. Lokman bu sefer de yine koyunun dilini getirdi. Bunun üzerine efendisi sordu:

-En acı yerini getir dedim koyunun dilini getirdin. En tatlı yerini getir dedim, yine dilini getirdi. Niçin böyle yaptın? Hz Lokman cevap verdi.

-Efendim, en acı sözler de dil ile en tatlı sözler de dil ile söylenir. Dilin yaptığı iyiliği de kötülüğü de başka bir şey yapamaz, dedi.

Dini Hikayeler

90 yaşını aşmış Ebu Eyyub el Ensari Hz. İstanbul kuşatmasına nasıl katıldı ve nasıl vefat etti? Mezarındaki sır neydi?

0
ebu eyyub el-ensari

Loading

Ebu Eyyub el-Ensari İslam’ın bu ilk İstanbul kuşatması sırasında rahatsızlandı. Sefer meşakkati ve yaşının bir hayli ileri olması da durumu ağırlaştırmıştı. Bazı kaynaklara göre sıtma olduğu sanılan hastalığı da ilerliyordu. Ordu komutanını çağırttı. Komutan çadıra girdiğinde yaklaşmasını istedi. Bir arzusu vardı. Gücünü toparlayarak son arzusunu fısıldadı. Kabrinin bu topraklarda olmasını istiyordu. Bu arzusunu da bir sahabiye yakışır şekilde, Hadis-i Şerif’le temellendiriyordu.

Peygamber Efendimiz, ”Konstantiniyye surları önünde salih bir zat defnolunacak,” diye buyurmuşlardı. Umut ediyorum o kişi ben olayım. Beni surlara doğru götürebildiğiniz en yakın yere defnedin. Bir gün bu şehri fethedecek ordunun kılıç seslerini atlarının kişnemelerini duyabileyeyim.

Kısa bir süre sonra bu büyük sahabi Hakk’ın rahmetine kavuşacaktır. Vasiyet yerine getirilmelidir. O gün İslam ordusu İstanbul surlarına yaklaşabildikçe yaklaşır. En uygun yerde hızlıca kabir kazılır ve Ebu Eyyub el-Ensari’nin naaşı buraya konularak üzeri örtülür. Ne kadar hızlı davranırlarsa davransınlar surların önünde cereyan eden bu hadise gözlerden kaçmamıştır. Romalılar şehir surlarının önüne bir kişinin defnedildiğini anlarlar. Durum hızla imparatora intikal eder. Doğu Roma imparatorunun İslam ordusunun kumandanına mesajı gecikmez, ”Surların önüne sizin için kıymetli bir zatı defnettiniz. Siz gittikten sonra cesedini çıkarıp vahşi hayvanlara atacağım!” diye.

Roma imparatorunun bu çirkin sözlerine, onun anlayacağı dilden cevap vermenin zamanı gelmiştir. İslam toplumları, tarihlerinde hiçbir zaman gayrimüslimlere kötü muamele yapmadıkları gibi topraklarında faaliyet gösteren mabetlerine de dokunmamışlardır. Fakat bu tehdide aynı üslupla cevap verilecektir,

”Eğer buraya defnettiğimiz zatın naaşına dokunursanız, topraklarımızdaki bütün mabetleriniz zarar görecektir.”

Ebu Eyyub el-Ensari’nin kabrine dokunulmaz. İslam orduları o seferde İstanbul’u alamazlar, çekilip giderler. Ancak hedefine kilitlenmiş, ölürken defnedilmeyi arzu ettiği mekanla bile hedefinden bir nebze şaşmamış bu büyük isim, muhteşem duruşuyla bize ders vermeye devam etmektedir.

Çocukken kimsenin geçemediği dehalık testini geçen Sokullu Mehmed Paşa’nın dehalık testi ve cevabı:

0
sokullu

Loading

O gün uğranılan evlerden beğenilen çocuklar Cuma günü köy meydanında yapılacak asıl imtihana davet edilmişlerdi. Cuma, Osmanlı’nın tatil günü idi. Ve o gün sabah erken saatlerde köy meydanı, evlatları yanında anne babalarla doluydu. Bu nasıl bir imtihan olacaktı? Bosna’nın yalçın dağlarının zirvelerindeki Sokoloviç köyünde düz bir yer bulmak zordu. Avuç kadar köy meydanında herkes az sonra yapılacak seçimi merakla bekliyordu. Uzun tahta masalar hazırlanmıştı. Az sonra meydana teşrif edecek ulemanın işaretiyle seçilen çocuklar bu masalara karşılıklı oturdular. Önlerine bir tas çorba kondu. Osmanlı’da kahvaltı genelde bir tas çorbaydı.

Ancak içmeleri için ellerine tutuşturulan kaşıklar herkesi şaşkına çevirmişti. Sapları o kadar uzundu ki bu kaşıkların, ne tutmak ne de çevirmek mümkündü. Bu kaşıkları çorba kasesine daldırmak için sapın dibinden tutsalar ucuyla yanlarındaki çocuğa zarar verme durumu söz konusu iken sapın ortasından ya da ucundan tutsalar kaseye de ağızlarına da kaşığı yaklaştırabilmeleri mümkün olmuyordu. Şaşkına dönen çocuklar çorbalarını nasıl içeceklerini düşüne dursunlar, uzak masalardan birinde iki çocuk gayet rahat çorbalarını içebiliyorlardı.

İstanbul’dan gelen ilim heyeti meraklı gözlerle çocukları süzerken aradıklarını bulmuşçasına o masaya doğru yöneldiler. Çocuklar ellerindeki uzun saplı kaşıklarla birbirlerine çorba içiriyorlardı. Ulema, çorbayı neden bu şekilde farklı içtiklerini sordu. Bir tanesi, ”Karşımdaki arkadaşım böyle içelim,” dedi deyince bütün gözler bu gence çevrildi. İşte sınavı kazanan genç tam karşılarında duruyordu. En zeki gençleri seçmekle yükümlü olan bu ilim heyeti çocuklara bilgi sormuyorlardı. Yapılan bu sınav bilgiyi değil dehayı ölçmeye yönelikti. Yani bu gençlerin arasında bir deha pırıltısı arıyordu ilim adamları.

Osmanlı’nın Kalbini Bekleyenler

Lanet olasıca iblis, ömrü boyunca eşi benzeri görülmedik üç çığlık atmıştır. Bu olaylar şunlardır:

0
iblis

Loading

Denilmiştir ki:

”Lanet olasıca şeytan, ömrü boyunca eşi benzeri görülmedik üç çığlık atmıştır. Allah’ın lanetine uğrayıp huzur-i ilahiden kovulduğunda; Hz Peygamber doğduğunda ve Fatiha Suresi indirildiğinde. Bu üçüncüsünde çığlık atması, besmele bu surede yer aldığı içindir.”

Abdulkadir Geylani – Kuran ve Hadis Sohbetleri

Hz Nuh’un kavmi teknolojik olarak bizden üstün müydü? Kuran’da geçen ”yedi göğü” biliyorlar mıydı?

0
hz nuh

Loading

Nuh suresinin 15. ayetinde, Hz Nuh’un kavmine ”görmediniz mi, Allah yedi göğü nasıl tabakalar halinde yaratmış?” diye sorduğu bildirilir. Buradan da anlıyoruz ki o dönem, uzay en uzak köşeleri bile ileri bir teknikle gözlemlenebiliyor, incelenebiliyordu? Burada bizim için ayırım, bu soruyu Allah’ın değil, Hz Nuh’un soruyor olmasıdır. Eğer o kavim bu bilgilere sahip olmasaydı, onlar arasında böyle bir diyalog geçmezdi.

Eğer bu kadar ileri bir teknolojiye sahip idilerse -ki bu ayetten, bu anlaşılmaktadır- o halde, gökyüzündeki diğer topluluklarla bir iletişimleri olabilir miydi? Bu soru birçokları için garip gelebilir ama gökyüzünde insandan başka canlıların yaşadığı Kuran-ı Kerim ayetleriyle sabittir.

M.Ö. 300’lü yıllardan kalma Yahudi metni olan Hanok kitabında da 7’den 16. bölüme kadar Gözcülerden detaylıca bahsedilir. Bunlar Tevrat’ta Nefiller, Zorbalar, Devler ve Anaklar şeklinde karşımıza çıkan ve ”İnsan kızlarıyla evlenen Tanrı oğlulları” adlandırılan kişilerdir. Hanok kitabında, onların insan kızlarıyla evlendikten sonra dev çocukların doğduğu anlatılır. Gözcüler ve onların çocukları Tufan zamanına kadar dünyada terör estirmiştir. Bunlar Cennet’tan kovulmuş Şeytan’ın soyudur. Hz Adem’in ve Kabil’in soyu da onların arasındadır. Gözcüler, Hz Adem’in diğer oğlu Şit’in soyundan gelen insanlara çok büyük zulüm yapmıştır. Hanok kitabına göre, insanlara teknolojiyi ve astronomiyi de onlar öğretmiştir. Kur’an’da , Araf suresinin 27. ayetinde gözcülere işaret eder şekilde; ”Şeytan ve kabilesi sizi, onları göremeyeceğiniz yerden görür” denir.

Nuh’un Küresi

2. Murad Hacı Bayram’dan o kadar memnun kalır ki, onun müridleri için vergiden muaf olma imtiyazı verir. Sonunda bu durum bir suistimale yol açar. Hacı Bayram elinde büyük bir bıçakla çadırın önüne çıkar, şöyle der: ”Kardeşlerim; müridlerimi, benim dervişim olanları bugün Allah yolunda kurban eylesem gerektir. Buyurun içeriye!” Herkes şaşkınlık

0
hacı bayram veli

Loading

2. Murad Hacı Bayram’dan o kadar memnun kalır ki, onun müridleri için vergiden muaf olma imtiyazı verir. Sonunda bu durum bir suistimale yol açar. Vergi vermekten kurtulmak isteyen açıkgözler Hacı Bayram’a mürid olmaya kalkışır. Nihayetinde iş o hali alır ki, devletin vergi memurları Ankara ve civarından vergi toplayamayacak noktaya gelir. Ortada açık bir istismar söz konusudur. Hacı Bayram-ı Veli’ye bir resmi yazı gönderilir, şöyle denir:

”İnsanlarımızın çoğu sizin dervişiniz kılığına bürünmüş. Ne miktar müridiniz olduğunu bildirin ki ona göre işlem yapılsın.”

Zaten Hacı Bayram çoktandır bu konuda üzgündür. Meseleye kesin çözüm bulmak üzere bir plan yapar. Sahte ve gerçek müridlerini ayırd etmek için tellallara şöyle bir ilan yaptırır: ”Bizden biat alan dervişlerimize söyleyeceklerimiz vardır, herkes falan gün falan yerde toplansın.” Kanlıgöl mevkiinde yüksekçe bir yere çadır kurdurur. Bir çok insan gelir, çadırın etrafında toplanırlar.

Hacı Bayram elinde büyük bir bıçakla çadırın önüne çıkar, şöyle der: ”Kardeşlerim; müridlerimi, benim dervişim olanları bugün Allah yolunda kurban eylesem gerektir. Buyurun içeriye!” Herkes şaşkınlık içindedir. Bu davete sadece yaşlı bir karı koca icabet eder. Aslında bu bir imtihandır. Bu iki derviş içeri girdikten sonra, çadırın içinde önceden hazırlanan koçu kurban eder. Kesilen hayvanın kanı yamaçtaki çadırın altından dışarı akmaya başlar. Bunu gören insanlar dehşete düşer, korkudan hemen orayı terk ederler. Çadırın çevresinde kimse kalmaz.

Bu olaydan sonra Hacı Bayram Sultan Murad’ın resmi yazısına şu cevabı verir:

”Sultanım, benim bir karı kocadan başka bir dervişim yoktur, mürid olarak halen bu ikisi var. Vergi işlemleriniz ona göre yapınız.”

Tarihi Tasavvufi Menkıbeler ve Yorumları

4. Murat’ın inanılmaz gücü – 60 kiloluk gürzüyle, odasına kendisini öldürmek için giren 4 dilsiz cellatı feci şekilde

0
4. murat

Loading

IV. Murat Osmanlı sultanları arasında fiziksel kuvvetiyle ünlüdür. İriyarı olan padişah erken yaşlardan beri güreşe, cirite, biniciliğe ve ağırlık kaldırmaya ilgi duymuştu. Ergenlik döneminde hızla gelişmiş özellikle çalıştığı ağırlıkların etkisiyle de ömrü boyunca eklem ve kas ağrıları çekmiştir. İlk milli vucut geliştirici sporcumuz diye biliriz.

Ağırlıklar kaldırmış, 2 kişinin zor  kaldırdığı   topuzları tek elle kaldırmaya başlamıştır.

Hindistan’dan gelen bir elçi heyeti IV. Murat’a çok sağlam her  darbeye karşı dayanıklı bir kalkan hediye etmiştir. Kalkanın sağlamlığını denemek isteyen Padişah adamlarına kalkanı bir yere asmalarını söyler,  kalkan asıldıktan sonra bu kalkana ok atışları yapmış bu kalkanı defalarca delmiştir. IV. Murat’ın   gürzü ve yayı şuan topkapı sarayında sergilenmektedir.

Bağdat kuşatması esnasında  da yüzlerce kiloluk bir topu kaldırıp Fırat nehrine attığı sonra da tek başına onu nehirden çıkardığı Musul ve Kerkük  Türkmenleri tarafından anlatılan gelen kendisiyle ilgili birçok efsaneden birisidir. Padişahın bu abartılı sayılacak fiziksel kuvveti onun otoriter ve genç imajıyla  birleştiğinde ortaya sıra dışı, karizmatik bir padişah figürünün doğmasına neden olmuştur.

Ayrıca 60 kiloluk gürzüyle, odasına kendisini öldürmek için giren 4 dilsiz cellatı  feci şekilde öldürdüğü, eski padişah olan genç Osman’ın ölümünde rol oynayan 2 yeniçeriyi kalabalığın arasında tanıyıp öldürmüştür.

Hz Ömer bir gece Medine sokaklarında gezerken bir evden birtakım sesler işitti. Evin damından içeri girdi. İçeri girdiğinde bir adamı bir kadınla içki içerken gördü. Bunun üzerine…

0
hz ömer

Loading

Hz Ömer bir gece Medine-i Münevvere sokaklarında gezerken bir evden birtakım sesler işitti. Evin damından içeri girdi. İçeri girdiğinde bir adamı bir kadınla oturmuş içki içerken gördü. Bunun üzerine Ömer:

-Ey Allah’ın düşmanı! Bunca günahları Cenab-ı Hak örteceğini, cezasını vermeyeceğini mi zannediyorsun? dedi.

Adam çok korkmuştu. Korkusundan ne yapacağını bilemiyordu. Hz Ömer’e şöyle dedi.

-Ey Mü’minlerin Emiri! İyi biliniz ki, ben bir günah işledimse siz dört günahı birden işlediniz!..

1- Cenab-ı Hak ayet-i kerimesinde,

”…evlere kapılarından gelin ve Allah’tan korkun ki, kurtulasınız.” buyuruyor. Sen ise eve damdan girdin.

2- Yine Cenab-ı Allah ayet-i celilesinde,

”Ey iman edenler, kendi (ev ve) odalarınızdan başka (evlere ve) odalara sahipleriyle alışkanlık temin edip izin almadan ve selam da vermeden girmeyin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Olur ki düşünür hikmetini anlarsınız.” buyuruyor. Sen ise Allah Teala’nın bu emrine muhalif olarak hareket ettin.

3- Yine Allah Teala, ”(Başkalarının ayıplarını) araştırmayın”, buyuruyor. Sen ise başkalarının ayıplarını araştırıyorsun.

4- Allah Teala, ”Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır”. buyuruyor. Sen ise bana karşı su-i zanda bulundun.

Bu sözler HZ Ömer’e çok tesir etti. Yaptığı işten çok pişman oldu. Hatasının keffareti olarak bir köle azad etti. Hz Ömer’in bu hareketini gören o şahıs da yaptığından pişman olup tövbe etti.

Dört Büyük Halifeden Menkıbeler

Hz Ömer bir gece Medine-i Münevvere sokaklarında kontrol gezisine çıkmıştı. Bir kadın kızına evin içinde: Biraz su getir, sütün içine dök, dedi. Kızı:

0
hz ömer

Loading

Hz Ömer bir gece Medine-i Münevvere sokaklarında kontrol gezisine çıkmıştı. Bir kadın kızına evin içinde:

-Biraz su getir, sütün içine dök, dedi. Kızı:

-Mü’minlerin Emiri süte su katmayın diye nida ettirmedi mi? dedi. Kadın:

-Ömer burada değil, dedi. Kızı:

-Ömer burada değil ise, Allah’ın ilmi buradadır, dedi:

Hz Ömer bunu duydu. Eve dönünce oğlu Asım’a:

-Senin için bir kız buldum, gidip onu sana alayım, dedi ve gidip o kızı oğlu Asım’a aldı. Bu kadından Abdulaziz dünyaya geldi. Abdulaziz’in oğlu Ömer (Ömer bin Abdulaziz) halife oldu. Onun halifeliği günlerinde kurt ile koyun bir arada gezerdi.

Dört Büyük Halife’den Menkıbeler

Hz Muhammed (sav): ”Allah Teala, içinde peygamberler gibi amel eden on sekiz bin kişinin bulunduğu bir beldeyi topluca helak etmiştir” oradakiler 

0
helak

Loading

”Allah Teala, içinde peygamberler gibi amel eden on sekiz bin kişinin bulunduğu bir beldeyi topluca helak etmiştir” oradakiler 

”Ya Resulullah, bu nasıl olabilir?” diyerek şaşırdılar.

Efendimiz şöyle cevap verir: ‘‘Emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l münker (iyiliği tavsiye etmek ve kötülükten men etmek) yapmıyorlar ve Allah için buğzetmiyorlardı.” (El-Irakı Muğni, 2249)

İmam Gazali – Kalplerin Keşfi

Abdullah İbn Mübarek kılıç kılıca cenk ettiği kafiri sonra nasıl müslüman etti? İbn Mübarek bir keresinde iri yarı bir kafirle cenk ediyordu. Uzun süre vuruştular yenişemediler. İran topraklarında eskiden Mecusiler yani ateşe tapanlar yaşardı. Bu adam da mecusi biriydi. İbadet vakti gelmişti,

0
abdullah ibn mübarek

Loading

İbn Mübarek bir keresinde iri yarı bir kafirle cenk ediyordu. Uzun süre vuruştular yenişemediler. İran topraklarında eskiden Mecusiler yani ateşe tapanlar yaşardı. Bu adam da mecusi biriydi. İbadet vakti gelmişti, İbn Mübarek’ten mehil istedi, anlaştılar vuruşmaya ara verdiler. Adam dini gereği güneşe secde edince İbn Mübarek’in kanına dokundu, bir ara kılıcına davrandı ve onu öldürmek istedi. Ama tam bu sırada gaipten bir ses işitti. Yani: ”Ahde vefa ediniz, verdiğiniz sözde durun, şüphesiz kişi verdiği sözden sorumludur.”

Bunun üzerine İbn Mübarek niyetinden vazgeçti. Mecusi durumu fark etmişti. İbadetini bitirince sordu: Yapmayı düşündüğün şeyden neden vazgeçtin? O da işittiği sesi anlattı. Bunun üzerine mecusi dedi ki: Ne iyi Rab, düşmanı için dostunu tekdir ediyor! Sonra derhal müslüman oldu ve güzel bir İslami hayat yaşadı.

Abdullah İbn Mübarek’in işittiği sözler İsra Süresi’nin 34. ayetinde yer alır.

Tarihi – Tasavvufi Menkıbeler ve Yorumları

Hz Peygamber (sav) Maiz b. Malik’i recmettiği zaman bir kişi yanındaki arkadaşına dedi ki: ‘Bu (Maiz), köpeğin ansızın ölmesi gibi öldü!’ Hz Peygamber (sav) bunu duyunca şunları söyledi:

0
recm

Loading

Hz Peygamber (sav) Maiz b. Malik’i recmettiği zaman bir kişi yanındaki arkadaşına dedi ki: ‘Bu (Maiz), köpeğin ansızın ölmesi gibi öldü!’ Hz Peygamber, bu iki kişi beraberinde olduğu halde bir leşin yanından geçti ve o iki kişiye dedi ki:

Şu leşi parçalayıp yeyiniz!

Onlar ‘Ey Allah’ın Rasulu! Biz leş mi yiyelim? dediler. Hz Peygamber şöyle buyurdu:

İkinizin, müslüman kardeşinizin ölüsünden yemiş olduğunuz şey, bu leşten daha pis kokuyor.

İmam Gazali – Dilin Afetleri

Hz Musa dedi ki: ‘Yarab! Amel yönünden kullarından hangisi daha yararlıdır?’

0
hz musa

Loading

Hz Musa dedi ki:

Yarab! Amel yönünden kullarından hangisi daha yararlıdır?’ Allah Teala

‘Yalan söylemeyen, kalbi fısk ve fücur taşımayan ve zina etmeyen kul’ dedi.

İmam Gazali – Dilin Afetleri